HATİCE VALİDEMİZLE EVLENMESİ - (İzharu'l-Fedaili Nebiyyina Muhammedin Sallallahu Teala aleyhi Vesellem)

HATİCE VALİDEMİZLE EVLENMESİ

 

Bu güreşten sonra bir müddet zamanlar geçip Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yaşları yirmi beş’e ulaşmıştı. Bu yaş zaman ve sürelerinde de acayip hallar mu’cizatlar zuhur etmekte idi.

Hayâtı boyunca mübarek dilinden hiçbir yalan sadır olmadı. Halk içinde öyle bir hüsnü zan olundu ki doğrulukta, yalan söylememekte, dürüst yaşamalarında halk arasında ismi sadık Muhammedü’l Emin derler idi.

Cenab-ı Allah tarafından bir mucize olarak bir ak bulut Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi havada takip eder idi. Nereye gider ise bulutta beraber gider başı üzere gölgelik yapardı. Mübarek yüzüne bu halde bulut gölge olduğundan güneş yüzüne dokunmaz idi. Gölgesi hiç yere düşmez idi.

Bir gün yine Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ederken üzerine eski bir elbise giymişti. Ebu Cehil lâin yine orda rast geldi. Ebu Cehil yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin fakirliğini eski elbisesini başına kakıp senin pehlivanlığın ise kimsede yoktur. Cemal güzelliğinde hiç kimse de yoktur. Fakat fakirsin giyimin yok, yiyeceğin yok. Benim tarafıma gel yemede, giymede her işte seni ihya edeyim cevabını verdi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gelip amcası Ebu Talib’e sordu. Hiç babamdan kalan para, eşya, bir şeyler var mı? Dedi. Ebu Cehil başıma kalkıp beni taan ediyor. Babamdan kalan para bir şeyler var ise onu ver bir şeyler alayım deyince.

Ebu Talib, babandan kalan maddiyat para hiçbir şey yoktur. Ebu Tâlib ve sâir amcaları da oradalar idi. Ebu Tâlib buyurdu ki biner dirhem gümüş verelim Ebu Cehil’e karşı hor olma deyince. Ebu Leheb dedi ki bir kerre bizim tanrı diye taptığımız putlara secde edip tanrı diye tapsın ben hemen on bin dirhem vereceğim.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bunlara yemin ederek hiç birinizden bir maddi para almam bundan sonra da yemeklerinizden de yemem deyip bir demirden ot biçecek bir orak alıp Mekke’nin yayla dağlarından otlar biçip pazarda satıp ihtiyacımı temin ederim diye orakla Mekke’nin dağlarına otlu mekânlara gitti. Ot biçmeye başladı.

Bu sırada dedesi Abdulmuttalib’in samimi bir hizmetçisi rast gelip Peygamberimiz Efendimize bakınca o halı görünce attan yere düşüp Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ayağına yüz sürüp dedi ki;

Yazıklar olsun Kureyş’lere Abdulmuttalib’in oğullarına ki iki dünyanın serveri olan bir kardaşları çocuğu olan Muhammed aleyhisselamı maddiyatını karşılamayıp dağlara ot biçmeye gönderdiklerinden dolayı kendilere hayıflar olsun. Yazıklar olsun. Diye çok üzüntülerle konuşunca.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ona dedi ki sen bana acınıp, bana muavenet, yardım etmek istiyor isen sen git Mekke’nin içinde malı çok, serveti çok, cömert bir zengin adam bul konuş ben onun kapısında ücretle hizmet edip çalışırım dedi.

O Abdulmuttalib’in adamı amcalarının yanına geldi bu hal size reva mı, münasip mi bir kardeşinizin çocuğu olan böyle bir zatı idare edemeyip de dağlarda ot biçsin, pazarda satsın, onunla maişetini temin etsin. Hayıflar olsun yazıklar olsun size dedi.

Amcaları dediler ki biz ona para teklif yaptık maddiyat teklifleri yaptık. Mal versek bizden almaz. Bizim sözümüzü de kabul etmez. Sözümüz, Ebu Leheb daha fazla on bin dirhem gümüş vermeye vaad etti. Yalnız bizim taptığımız puta taparsın diye şart koştu. O’da bize gücenip ne paramızı aldı. Ne de sözümüzü dinledi.

O hizmetçi olan kimse amcalarına dedi ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bana dedi ki sen beni kayırıp seviyor isen bana zengin devesi çok maldar (malı bol) bir zengin bul onun kapısında ben ücreti ile hizmet eder çalışırım diye söyledi.

Bunu söyleyince amcalarından Ebu Talib ve Hamza Pehlivan ve Zübeyr ve Abbas dört kişi biz gidelim. Bunun dediği kimse zengin, devesi çok, malları çok, tüccarlık yapar, kendisi akıllı çok cömert bu Mekke içinde ancak Hatice var. Oda bir emin doğru adam ararmış biz gidelim ona bu teklifi sunalım. Bu dört amcası Hatice validemizin evine gelip Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi kapısında çalışması için kabulünü arz ettiler.

Hatice validemiz ise Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin mucizelerini ve Mekke’den zuhur edeceğini ve her hallarını gözü ama olan Varaka isminde bir amcası var idi. Ondan dinlemiş idi. Amcası Varaka Peygamber Efendimizin bütün vasıflarını okumuş idi. Hatice Validemize de anlatmış idi.

Hatice Validemize amcaları tekliflerini söyleyince Hatice Validemizin kalbi aşk ile şevk ile dolup gözlerine yaşlar zuhur etti. Amcalarına, kardeşinizin oğlu Muhammed’i niçin beraber yanınızda getirmediniz deyince, O bize uymadı dediler. Çok para teklif yaptık ise de Ebu Leheb’in puta secde edip tapmasını teklifinde kabul etmeyip bizlere de biraz gücenip Mekke dağlarında ot biçip satmayı tercih ettiğinden yine şimdi o dağlarda ot biçmektedir. Hatice validemiz O’na hemen bir adam gönderiniz acele getiriniz. O gelinceye kadar da sizler yanımdan gitmeyiniz dedi

Daha sonra amcası Abbas Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi alıp Hatice Validemizin evine geldiler. Evin kapısından içeri girmesi ile beraber evin içi her tarafı nur ziyası ile doldu. Hatice validemizin kalbine aşk şevki dolunca Hatice validemiz aşk ile söylemeye konuşmaya başladı. Söylediklerini yazıyoruz.

 

Ol Hatice sandı ki ay girdi eve

Ya güneş nuru ile doldu eve

    

 Aşk ile baktı Rasulullah’ın yüzüne

 Aklı tarumar olup bir aşk düştü özüne

 

Gördü ki hüsnünde ve belagatta Pür kemal [1]

Hem letafet hem zerafet hem cemal

  

Âşık oldu bin gönül bir can ile

O’nun yoluna koydu malı can ile

 

Aklı fikri tarumar etti yakin

Gitti gönlü bi karar oldu hemin.

 

Gerçi düştü aşk ateşi gönlüne

Gayret etti kendisini toparladı yine

 

Dedi ki hoş geldin ey sahibi cemal

Merhaba ey seyyidi sahibi kemal

 

Çün mübarek Ol ayağın nagihan

Bastı pür nur oldu bütün aşiyan

 

Maslahat kılırsanız gölgenizi

Üstümüze sal şereflendir bizi[2]

 

 

 

Hatice Validemizin Kervanı ile Sefere Çıkması ve

Meydana Gelen Mucizeler:

Hatice validemiz bunları böyle söyleyerek ticaret için kervanda hazırlamış idi. Bu kervanın üzerine emin olan Meysere isimli adamını çağırıp yerine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi tayin edip kervandaki adamların cümlesini Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin emrine itaat etmeleri emrini verdi.

Bundan önce Mekke’deki ticaret yapan kervanlar birleşip bir kervanbaşı seçip öyle birlikte Yemen’e, Şam’a sefere gitmeyi adet yapmışlar idi.

Bu seferinde Hatice validemiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi kervanbaşı tayin edilince. Ebu Cehil Peygamberimizin amcaları hepsi toplanıp kervanbaşını seçmeleri için bir araya geldiler. İçlerinden muhtelifli adamlar kervanbaşı şunu yapalım, bunu yapalım.

Her birisi birini meydana sürünce Hatice validemiz ve Kureyş’ler Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in amcaları kervanbaşı olmaya her hususta her cihette Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem daha layıktır deyince Ebu Cehil lâin ben O’nu tayin etmem O beraber tayin olur giderse ben O’nu bıçakla katil ederim deyince hemen Hamza pehlivan yerinden kükreyip yalın kılıncı çekti Ebu Cehil’in üstüne yürüdü.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz amcasının elini öpüp ya amca biraz sakin ol bu sefere harp ile başlamayalım. Cevabını verdi.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdu ki siz sakin olun Ebu Cehil kendisi kervanı ile bugün gitsinler biz bugün sabır edip yarın gidelim İnşeallah deyip ertesi gün de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendi kervanları ile sefere çıktılar.

Yol Üzerinde Ebû Cehil’in Toprakla Kapattığı Su Kuyusundan Peygamberimiz’in Duası İle Su Çıkması

Önce giden Ebu Cehil taraftarları da bir yol üstünde su kuyusu var idi. Kervanlar oradan su ihtiyaçlarını temin edip öyle giderlerdi. Ebu Cehil o kuyuya kervanlar ile kondular. Ne kadar su kapları var ise doldurdular. Ebu Cehil mel’un bütün adamlara kervanbaşı idi. Kendi adamlarına emir verdi. Ben ne yaparsam siz de onu yapacaksınız deyip eteğine bir etek toprak doldurup su kuyusuna döktü. Bütün adamları etekleri ile topraklar çekerek kuyuyu toprak taşlar ile ağzına kadar iyice doldurdular. Kuyuda su eseri kalmadı. Kuyuda bellisiz oldu.

Mel’unun kötü fesat niyeti, arkadan Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gelen kervan adam ve develeri suyu bulmasınlar burada kırılsınlar, ölsünler niyeti idi.

O mevkiye yakın bir yere kendi adamlarından bir adam tayin etti. Burada gizli otur. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in kervanını bekle, dene. Buraya gelince su bulamayıp nasıl bir felakette bunalıp öldüklerinin haberlerini bana getir. Sana müjdesini vereceğim deyip gittiler.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Ebu Cehil kervanından bir gün sonra onlarda kervanla aynı yola çıktılar. O su kuyusunun çevresine kondular su almaya geldiler ki kuyu bellisiz olmuş ve kuyu toprak taşlar ile doldurulmuş su eseri kalmamış.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kuyunun başına gelip avucunu toprağa koyup ya Rabbi sen bu kuyudan yine suyu vermeye kadirsin. Bizlere bir su ver ya Rabbi deyince kapanmış olan kuyudan sular yüzüne kadar kaynayarak akmaya başladı.

Ebu Cehil’in orda bıraktığı kişi bu işleri görünce Ebu Cehil’i kast ederek benim efendim ne kadar ahmaktır.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin şanına söylenen anlatılan vasıflarının hakikat olduğunu anlayıp kendi kendine dedi ki: Kim buna düşman olursa yolunu şaşırmış sapıtmış olur. Ne bahtlı O’na uyanlara deyip Ebu Cehil’in yanına vardı.

 Ebu Cehil ne oldu? Diye sorunca dedi ki: O kişiye düşman olma ebsem ol. Deyince Ebu Cehil kızıp sen ne dersin O’nun yaptığı cazılıktır (sihirbazlık) diyerek onun başına kırbaçla vurdu.

 

Yol Üzerinde Bir Derede Ejderha İle Karşılaşılması

Oradan ileri gittiler hayli yol aldıktan sonra bir vadiye vardılar. Ebu Cehil önden girdi orda bir dere, derenin önünde büyük bir ejderha var idi. Ejderhayı görünce mel’un Ebu Cehil hemen geriye kaçtı. Kervandakiler ne oldu sana niye kaçtın deyince önümüzde bir bela var. Derenin içinde bir ejderha var dedi. Kervandakiler bunu duyunca kimse ileri gitmeye cesaret edemedi.

Bekleyelim Muhammed buraya gelince varalım. O’nun kervan başılığını kabul edelim önce O’nu yürütelim ejderha O’nu yesin belasından kurtulalım dediler.

O gün geçti Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz geldi. Cümlesi karşılayıp selam verdiler. Sen haseb yönünden ve nesep yönünden bizden yükseksin biz sizden ileri geçmeyelim hem de ayrı seçi yapmayalım. Hepimiz bir olalım. Ta ki her yerde beraber tedbir alalım dediler.

Amcası Abbas Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize kervanın rehberi Sensin önden yürü dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bunlardan doğru söz sadır olmaz amma Allah’ı vekil yapıp ileri yürüyeceğim deyip yürüyüp ejderhanın yanına vardı.

O zaman ejderha konuşmaya başladı. Ben ejderha değilim cinnilerden bir Müslüman cinniyim. Ta ezelden İbrahim aleyhisselam ile konuşmam oldu. İbrahim aleyhisselam’a bana şefaat eder misin? Diye talepte bulundum. İbrahim aleyhisselam bana ben umuma şefaat ile yetkili değilim. Ancak umuma ait şefaat yetkilisi Muhammed’dir. Benim neslimden ahir zaman peygamberi olarak gelecek. Bir gün kervan vasıtası ile bu vadiye gelecek bekle şefaatı O’ndan dile dedi. Bu konuyu İsa aleyhisselam’dan da dinleyip haberini aldım. Her ikisinin de sana selamı var. Ondan beri bu vadiye gelip gizlenip senin mübarek yüzünü görmek ve senden şefaat umarak bu vadide beklemekteyim diye söyleyince Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, yarın mahşerde inşeallah sana şefaat kılarım deyince ejderha göz önünden kayıp oldu.

Dinsiz imansız inadı küfründe sabit duran mel’un Ebu Cehil bu kadar mucizeleri gördüğü halde inadını yürütmekte olup Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize yakışmayacak kelam sarf edip büyük bir cazısın (sihirbaz) ya Muhammed dedi. Hâşâ cazı kendisidir. İnadı küfür kendisidir.

Kervandakiler bu sulu yerde biraz eğleşip kalalım dediler. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, biz burada kalmayalım azim bir yağmur olur buraları sel götürür dedi. Mus’ab İbni Cesha isminde biri, hani yağmur nerde deyip dinlemedi orda kaldı.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gittikten bir müddet sonra bir kara bulut yağmur ve dolular ile gelince dağlardan yürüyen seller öyle bir dolu ile yağmur gazabı ilahiye zuhur edince dağlardan yürüyen seller o vadiyi doldurunca Mus’ab’ı deve ve yüklerini seller alıp gitti.

Öndeki Peygamberimiz ile giden kafile kervanlar kurtuldular. Mel’un inadı küfür olan Ebu Cehil yine dillerinden döker, bu işleri yapıp bu felaketi başımıza getiren hep Muhammed’tir nasıl edip ne tedbir bulalım derdi.

Bu gökten gazabı ilahi olarak yağan dolu ve yağmurlar ve dağlardan taşkın akan seller ile gelecek yollar su selleri ile dolup kapanmış idi. Yol bellisiz olmuş idi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin kafilesinden ya Muhammed, bu selin arkası belki yirmi gün sürer bitmez ne yapalım? Deyince Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme az bir uyku mızganma halı geldi.

Mızgandığında bir kimse gelip ya Habiballah, buradan göçün gaipten size bir kuş gelir. Kuş sizin önünüzce enginden ağır ağır uçar sizler de kuşun gittiği yöne gidin dedi.

Ertesi gün Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ve kafilesi yola revan olup kuvvetli yürüyen yağmur sellerinin yanına gelince gaipten bir beyaz kuş gelip selin üzerinden engin mesafede ağır ağır uçmaya başladı. Kervan da kuşun gittiği istikamete bismillahi ya Allah deyip Peygamberimiz önde yürüdüler. Yürüyen kafile içindeki adamın birisi bismillahi ya Allah dememiş kendisi taptığı putun ismini söyleyince suya batıp helaka gitti.

Çorak Bir Arazide Diktiği Hurma Çekirdeklerinin

Bir Anda Yetişip Meyve Vermesi

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kervanla yürüye yürüye yolları bir yere geldiler ki dağları taşları susuzluktan, çoraktan kapkara yanmış hiçbir nebat bitmemiş bir damla su da yok. Gelip ya Muhammed, deyip su için yalvarınca Mübarek ellerinin parmak ucu tırnaklarından sular akmaya başladı. Kervandakiler o sudan alıp içtiler susuzluktan emin oldular.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcası Abbas kondukları mahalde biraz hurma getirip Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin önüne koydu. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hurmaları yiyip çekirdeklerini topladı.

Amcası Abbas, çekirdekleri ne yapacaksın? Ya Muhammed deyince çekirdekleri burada dikeceğim geri dönüşümüzde hurmalarını yiyeceğiz.

 Amcası ise Ya Muhammed, bu hurmanın dikip yetişmesi en az beş seneden aşağı hurma vermez dedi.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz amcasına ya Amca, Cenab-ı Hakk’ın kuvvet kudret acayiplerini gör deyip hurma çekirdeğini alıp mübarek ağzının tükrüğüne çalıp onu dikti. Bir daha alıp yine tükrüğüne çalıp yine dikti. Birisini dikene kadar evvel dikilen yetişirdi.

Diktiği çekirdekler tamam olunca ağaçlar bitip büyüyüp hurmalar sarkmaya başladı. O hurmalardan toplayıp kervandakiler yediler. Yiyip yollarına devam ettiler.

 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Vasıflarını Önceki Kitaplardan Okumuş Olan Bir Rahiple Karşılaşılması

Bir müddet gidince bir kiliseye uğradılar kilisenin içinde rahibin bir tanesi İncil’de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hakkında olan vasıflarını okumuş idi.

 Bu vasıfları okurken Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize iman etmeyi ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin aşkı muhabbeti içine düşüp Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin aşkı ile söylediği birkaç kelamları. O diyordu ki:

 

Ben ol Muhammed’in hasret ataşı aşkı ile ağlarım.

Gece ve gündüz gönlümü O’na bağlarım.

O mübarek cemalini görsem derim.

Haki payına[3] yüzümü sürsem derim.

O Hâdi, Beşir, hem Nezir, hem Emin’dir doğru sözlüdür.

 

İsa aleyhisselam, İncil’de O’nun geleceğini müjdelemişti. Rahip yanında bulunan insan kalabalıklarını biraz tenha eylemiş idi. Kendi yakınından adamlar da tayin etmişti ki bu yoldan bir kervan gelecek kervanın başı olan Muhammed Mustafa olacak ve O’nun başının üzerinde bir beyaz bulut kendi nere gitse kendini takip edecek. Bu şekilde her kim böyle bir kervanı bulut alametleri ile beraber görür bana haber verir ise maddi yönünden bütün maddi varlığımı o kimseye veririm diye tembih eylemişti.

Adamları da o şekilde yoldan gelen kervanları takip ederler idi. Rahip yine bir gün oturmuş kendi halında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vasfı ile meşgul olur idi. Kervanları denemek için tayin ettiği adamları kervanları takip ederken bir kervan çıkıp geliyor. Öndeki gelen kervanbaşının başında alamet olarak bir beyaz bulut görüp haber veriyorlar. Başı üstündeki bulut O yürürse yürürüyor. Durur ise duruyor.

Rahip dedi ki bir büyük nişanı belli oldu. Yalnız bir büyük nişanı daha var. Şu büyük nar ağacının dibine varıp inse gerek. O ağaç hemen dirilip yeşererek dal budak salsa gerek dedi.

Bu ağacın dibinde çok Nebiler oturdu. İsa aleyhisselam göğe çıktığında o ağaç kurudu. İsa aleyhisselam demişti ki ahir zaman nebisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem geldiğinde bu ağaç tekrar yeşerir demişti.

Bunlar böyle konuşurken kervan gelip kondu. Her biri yaş ağaçların gölgesine gittiler. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz o kuru ağacın dibine vardı. Ağaç hemen canlanıp dal budak salıp yeşerdi. Orda kurumuş bir kuyu vardı. O kuyuya varıp tükürdü. Kuyu kaynayıp suyu taşıp akmaya başladı. Sütten ak kardan soğuk idi. Bütün kervandakiler geldiler tuluklarını döküp o sudan doldurdular.

Rahip bu halı görünce adamlarına hemen siz hazırlık görün sofralar tertip edin. Bu kervanı misafir edelim. Çünkü beklediğimiz Sultanı bulduk dedi. Bugün bizim için büyük bir saadet günüdür. Hiçbir güne benzemez bir bayram günüdür dedi ve kervanı davet etmeye bir adam gönderdi.

Giden adamlar Ebu Cehil’i etrafındaki adamlara ve ziynetine bakıp kavmin büyüğü sandılar. Ebu Cehil’in yanına varıp davet ettiler. Ebu Cehil kervandakilere bizi davet ettiler deyince yüklerimizi kim bekleye diye konuşurken Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz siz gidin ben beklerim dedi. Halk kabul etmediyse de siz gidin ben beklerim dedi.

 Rahip, gelenlere bakıp içlerinde Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vasfına alametlerine uygun kimseyi göremeyince dışarıda sizden başka kimse kaldı mı? Dedi.

Ebu Cehil lâin, kimse kalmadı yalnız öksüz bir devecimiz var. Halkın yükünü beklemek için orda kaldı deyince o zaman rahip dedi ki:

Ey Arab öyle deme Seyyidimiz, Ulumuz de. Fahrimiz, Serverimiz, biz hepimiz O’na muhtacız de. Eğer O’nun kafilesinde olmayaydın şimdi senin başını keserdim dedi.

Rahip sordu kervan ulularına nerededir? O sizin öksüz dediğiniz. Hamza pehlivan cevap verdi. O server kervan yüklerini muhafaza için yüklerin yanında kaldı.

Rahibin elinde yazılmış olan levha misali bir kâğıt elinde tutuyor. Hamza pehlivan ey rahip bu elindeki yazılı levha nedir? Elinde tutuyorsun? Deyince rahip dedi ki: Bu levhadaki yazılar ahir zaman peygamberi Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vasıflarını cemalini her halını vasf eden bir levhadır.

Amcası Abbas rahibe sordu ki ahir zaman Nebisinin vasıflarından suretinden şekli şemâillerinden bize anlatır mısın? Deyince rahip vasıflarını söylemeye başladı.

Dedi evvel nişanı budur

O’nun alnında ayan ola nur

 

Yüzü rengi beyaz kırmızı gül gibi

Sürmelenmiş gözü nurlar saçar yüzü

 

Dişleri inci gibi saçları siyah

Boyu orta boylu yüzü aya benzer.

 

Burnu ince dudakları mutedil

Ağzı vasfını şerh edemez bu dil

 

Beli ince orta boylu alnı açık

Bilekleri kalın eli yumuşacık

 

Ayağı küçük ipekten yumuşak ola

Dili gayet belağatlı, tatlı, sohbeti kerem ola

 

Kaşları biri birine yakın ola

İki kaşlarının arası biraz açık ola

 

Hem teni gümüşten beyaz ak ola

Ak ipekten dahi yumuşak ola

 

Kimse yüzüne bakmaktan doymaya

Kendisi pak olup müfsitlere hiç uymaya

   

Rahip bu vasıfları tamamen söyleyince amcası Abbas bu dediklerin vasf ettiklerin kardeşimin oğludur deyince Rahip Abbas’a der izniniz olursa O’nun yanına varayım her adımda yüzlerimi yere süreyim deyip Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yanına aşk ile şevk ile koştu.

 Yanına varınca Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz rahibin ismiyle beraber hoş geldiniz dediler.

Rahip benim ismimi nerden öğrendin deyince. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz cevap olarak Meryem oğlu İsa’ya benim vasıflarımı söyleyen Cenab-ı Hak senin adını da bana söyledi deyince Ruhban yüzünü toprağa sürerek secdeye kapandı.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizde rahibin secde yapmasını men ederek Allah’tan başkasına secde yapma dedi.

 Rahip, Ey seyyidimiz, ulumuz, baş tacımız, mübarek ayaklarını da bulunduğum haneye basmanı arzu temenni ediyorum.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz davete icap edip bu davetinden çok sevaplar aldın buyurdu. Rahibin evine mübarek ayağını basmış oldu. Oturdular. Bir müddet sonra yemek sofraları açıldı yemekler düzülüp yenmeye başladı.

Rahip tekrar Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize dönüp ya seyyidi ulumuz, baş tacımız, iki dünyanın en büyük saadet serverisin sizden bir hacetim vardır. Kabul etmenizi arzı niyaz ederim. İnşeallah kabul buyurursunuz. Mübarek sırtınızı açsanız beklediğim vakit geldi maksuduma ersem dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz mübarek sırtını sıvadı Rahip mübarek Nübüvvet Mührünü görünce aşkı şevki artıp gözyaşları ile Nübüvvet Mührünü öptü. Rahibin yanındaki adamlar da hep birlikte Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin ahir zaman nebisi olacağını tasdik ettiler.

 

Kervanların Ticaret Mallarını Satıp Mekke’ye Dönüşü:

Kervan ertesi gün oradan ayrılıp Busra şehrine vardılar. Yüklerini orda sattılar. Tekrar yeni mallar aldılar.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yükünü açmadı. Bekledi.

 Ebu Cehil, Muhammed bu işten ne anlar. Pazar dağıldı uzaktan tüccarlar geldi arkası bitti ve elindeki malları satamayacak diye sevindi.

Ertesi gün Şam’dan büyük tüccarların bulunduğu bir kafile geldi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sattıkları malları daha çok ticaretle sattılar alacağı malları da daha hesaplı ucuza aldılar. Diğerleri bu halı görünce çok müteessir ve pişmanlık içinde kaldılar.

Tekrar Mekke’ye dönmek üzere yola çıktılar. Mekke’ye yakın bir mesafeye gelince kervanın evvelden beri usulları olan adetleri Mekke’ye yakın gelince bir posta adam gönderir, beşaret müjde haberini verdirirlerdi. Her kafile kendi adamını gönderirlerdi.

Hatice validemiz de müjde getiren adama bahşişler verir idi. Kafile kervan Mekke’ye yakın gelince kafiledeki adamların hepsi istişare meşveret yaptılar bu sefer Hatice’ye müjdeci, beşaret verici olarak Muhammed Emin’i gönderelim bunun ihtiyacı daha çoktur. Bahşişi bu alsın diye Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi seçtiler. Git, Hatice’ye beşaret müjdeler ver dediler.

 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in

Müjdeci Olarak Önden Gitmesi

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kafileden ayrılıp yola çıktı. Müjde haberini vermek için.

Hatice validemiz ise Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin aşkı ataşı kendisini yakmakta idi. Kendisi gözyaşı ile dama çıkmış yolları gözleyip haber bekler idi.

Hatice validemiz bu aşk ateşi ferağı içinde yanmakta iken Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri Hatice validemize Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin mucizatlarından mucize gösterdi ki Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem nurdan bir kubbe içinde nurunun ziyası her tarafa şule verir aydınlatır bir hâlde geldiğini gördü.

Hatice validemiz bu hâli görünce dayanamayıp yıkıldı. Baygın bir hâlde düştü. Hizmetçileri koşup yüzüne gül suları serpip yüzünü yıkayıp ayılttılar. Hizmetçilerine sordu ben uyku hâlinde miyim? Yoksa uyanık mıyım? Onlar uyanıksın dediler.

Kendine gözüken acayip hal ve nurlar yalnız kendine mahsus olarak gözüktü. Deve üzerinde beyaz, nurdan kubbe içinde Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin gelişini ve O’nun nur ziyasının her tarafa güneş gibi aydınlatıp şule vermesini görünce aşkı daha fazlalaştı. İtikadı daha fazla kuvvetleşip kervanın yolunu heyecanla gözyaşları ile ağlar bekler idi.

Hatice validemiz bu hâlde aklı fikri bir araya toparlayarak hasretle yollara bakar idi. Bir de gözüne bir acayip hâl daha oldu. Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Mekke’ye yakın bir mesafeye gelince mübarek alnının nuru Mekke şehrine güneş ziyası gibi yüksek evlere, binalara nur ayan olmaya başladı. Hatice validemiz bunu da gözü ile görünce hem aşk ateşine yanmakta hem de heyecan, sabırsızlıklar artmakta idi.

Cenab-ı Hak tarafından Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem deve üzerinde biraz mızganıp uykuya dalmış idi. Melâikeler bir anda kendisini deve üstünde olarak Hatice validemizin kapısının önüne getirdiler.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gözünü açtı ki Hatice validemizin kapısının önünde deve üstünde sağ selim duruyor. Deveden inip Hatice validemizin kapısını çaldı. Kapı çalınmasında Hatice validemizin ateşi, şevki, sevinci, süruru, heyecanı artıp kendisi ve bütün hizmetçileri birlikte kapıya koşuştular. Kapıyı açıp görüştüler.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Allah’ın selamı üzerinize olsun ya Hatice malların develerin ve kapında çalışan adamların hepsi sana beşaret müjdeler olsun sağ ve selametle büyük ticaretle hemen Mekke’ye yakın geldiler sana beşaret olsun dedi.

 

Müjde Haberine Hatice Validemiz’in Cevabı

Hatice validemiz de Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize cevaben ya Muhammed malım, servetim, kapımda çalışan adamlarım, develerim maddiyatım hepsi Senin yolunda feda olsun. Bana Senin sıhhatin, canının sağ olması hepsinden üstün. Senin sağ selamet ile gelmen servet beşaretinden daha kıymetlidir. Daha şereflidir cevabını verdi.

Daha sonra kervan kafile Mekke’ye geldi Hatice validemizin kervanın içinde emin bildiği belli adamı gelip yolda giderken ve Busra’daki hallar ve malların satışları ile ucuz fiyatlar ile almalarını ve yolda geçen tehlikeler Muhammed Emin’in sayesi ve hürmetiyle bütün bela felaketlerden kurtulmalarını hepsini Hatice validemize haber verdi. Bu hal, bu vasıflar söylenince Hatice validemizin aşkı, şevki, muhabbeti daha çok arttı.

Çünkü bu ana kadar çıkılan yolculuk seferlerde kuruyan kuyunun suyunun çıkması, bir cinin ejderha sıfatında yola çıkması, buna benzeyen yolda ruhbanın elinde yazılı levha ile kervanları ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin vasıflarının söylenip mucizatların zuhur etmesi, böyle bir hal daha önce hiç olmamış. Bu hal hepsini hayrata düşürdü.

 

HATİCE VALİDEMİZLE EVLENMESİ

 

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir müddet sonra Hatice validemizin yanına gelip ya Hatice ben bir eve gideceğim dedi.

 Hatice validemiz git amma çok eğleşme (oyalanma) geri hemen gel. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz amcası Ebu Talib’in evine gelip sefere gidiş gelişteki konuları amcası sorunca anlattı. Amcası çok sevinip şad oldu. Gözüm açık iken seni bir dürüst hatun ile evlendirmeyi düşünüyorum.

Yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hatice validemizin evine geldi.

Hatice validemiz ben sana bahşiş olaraktan bol miktarda altın veriyorum. Ya Muhammed bu altınları alınca fikrindeki nedir? Ne yapacaksın? Deyince.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, amcam Ebu Talib Bana bir dürüst kabileden biriyle evlenmem konusunu söyledi. Biriktirip bir münasip kıza bakacağız.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bu cevapları söyleyince Hatice validemizin içi yanarak gözlerinden yaşlar dökerek fikrini söylemeye başladı:

Ya Muhammed, bu hususta eğer sen bu evlenme işinde beni vekil yapar isen ben sana bir tane münasip buldum. Eğer kabul edersen şükrane olarak canımı istersen yoluna canımı kurban ederim. Bulduğum hatun Mekke içinde ve çevrelerde çok zengin olanlardan paralar, altınlar verip almaya talip oldular. Fakat hiç birisine meyil etmedi. Kendisi çok akıllı zekâlı ve şu asırda cemal güzelliğine bedeli bulunmaz. Maddi yönünden çok zengin, maldar (yani malı bol). Hiçbir şeyde kusur bulunmaz yalnız iki kusurunu sana diyeyim. Birisi senden az yaşlı, ikinci kusuru ise duldur.

Bu kelamları gözden yaşlar dökerek, özü yanarak söyleyince, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz anladı. Hatice validemizin kendisinin Peygamberimize canla başla talip olduğunu anladı.

 Hatice validemiz bu ifadelerini söyleyince Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz baş aşağı eğip hayâ ile biraz utandı. Hatice validemiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize:

Ya Muhammed, ben bu sözleri şaka olarak söylemiyorum. Aşkından divane olmuşum. Senin aşkınla kavrulup yanmışım. Git halan gelsin daha sonra da amcaların ile birlikte gelsinler babamdan beni istesinler.

Hatice validemiz bu sözleri ifade edince Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz amcalarının yanına geliyor. Konuyu amcalarına söyleyince bir kısımları düşünceye dalıyorlar.

 Ebu Leheb Ya Muhammed, Hatice’yi bu kadar zengin beyler, malları olanlar, hepsi talip oldular hiç birine iltifat etmedi. Babası da vermedi dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

Ben size işin tam özetini anlatıyorum. Bunda latife şaka denilen bir şey yoktur deyince amcaları:

Öyleyse önce biz gidip hıcıl, hor olmayalım. Halanı gönderelim o bize bir sağlam haber getirsin diye halasını Hatice validemizin evine gönderiyorlar.

Hatice validemiz halasına çok saygı hürmetler, hizmetler gösterdi. Bir müddet oturduktan sonra halası konuyu açıyor.

Kardaşım oğlu Muhammed sizden böyle bir haber getirdi. Kardeşlerim beni yanına gönderdiler. Acaba bu iş sahi mi? değil mi? Benden cevap bekliyorlar deyince. Hatice validemiz buyurdular ki:

Muhammed sizlere benim tarafımdan ne gibi sözler söylediyse tereddüt şek şüphe yapmayınız. Söylediği sözlerin hepsi tasdiktir.

Halasına, git amcalarına durumu bildir. Kardeşlerinin bu konuda gayrete gelmelerine çaba gösterirsen sana da hediye olarak çok altın vereceğim dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin halası derhal kardaşlarını toparladı. Kardeşlerine bu ifadeleri aktarıp durmayınız. Bu iş bitmiş tamamdır. Gidin babasından isteyiniz. Hatice’nin bana gizli tembehi var. Babam parayı çok sever. Babam sizden başlık olarak ne kadar altın isterse yok demeyiniz. Hepsini kabul ediniz arkasını ben geliştirir size veririm sizde babama verirsiniz. Dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcaları bu vaziyette böyle haber alınca Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi de yanlarına alıp Hatice validemizin babasının yanına Hatice validemizi istemeye gittiler. Hatice validemizin babası çok izzet ikramlar yaptı. Netice Ebu Talib meram maksatlarını açığa çıkarmak için:

Ya Huveyle, senden bir hacetimiz vardır. Senin yanına hacetimizi kabul kılman için geldik. Hüveyle:

Nedir hacetiniz? Diye sordu. Ebu Talib:

Kızın Hatice’yi kardeşim oğlu Muhammed Mustafa’ya eş münis yoldaş için geldik. Sözlerimizi red etme. Deyince Huveyle cevap olarak:

O yapacağı işi aklı zekâsı çok mükemmel olduğundan kendi işini kendi tayin eder. Çok beylerden servet sahibi olanlardan istedilerse de varmadı. Ona bu hususlarda zor etmekte benim elimden gelmez. Dedi. Huveyle sözü bitirince Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcaları dediler ki:

Bu işe Hatice’nin olumlu olduğunu biz anladık. Hatice tarafından bize gelmemiz için bir yol açıldığını anladık. Öyle geldik. Deyince. Hatice validemizin babası Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcalarından aldığı bu cevap neticesinde:

Bu kadar zengin, maldar (malı bol) olanlar çok altınlar, gümüşler vaad ettiler hiç birisine varmadı. Bende vermedim. Şimdi bunların hiç birisine gönül indirmeyip de bir fakir, yetim, çocuğa mı vereyim? Bu bana ar değil mi? Diye öfkeyle kızarak bu sözü bitirince. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize hor göz ile baktığı için hakir göz ile baktığı için Hamza pehlivan gazapla ayağa kalkıp kılıcı sıyırdı:

Ey Huveyle, kardeşim oğlu Muhammed Mustafa’yı hor gördün. Bizleri de hor görüp sözlerimizi ret ettin deyip dışarı çıkıyorlar. Ya Hüveyle, sana biraz müddet veriyorum. Bizi, Muhammed’i bu kadar hor gördün bize keskin kararını ver. Yoksa canından umudunu kes. Deyip dışarı çıktı.

Hatice validemiz bu konular zuhur edince Varaka isminde yaşlı bir amcası var idi. Derhal onun yanına gitti:

Ya amca, bir dul kadın dul olaraktan oturması mı hayırlı? Yoksa insanlar içinde kemal, cemal sahibi olan bir ere varması mı hayırlıdır? Deyince amcası:

Ya Hatice münasip gördüğün, seni isteyen zengin beylerin bir tanesine vereyim. Diye cevap verince Hatice validemiz:

Ya amca, senin o bey dedikleriyin, zengin dedikleriyin her birilerin birer özrü, ayıpları, noksanları var. Dedi Amcası Varaka:

Ya Hatice, duyduğuma göre seni Muhammed’e istemişler. Sahih midir? Deyince Hatice validemiz:

Evet, tastik sahihtir. Tamamdır. Ya amca düşün, iyice danış. Muhammed’in bir ayıbı var mı? Söyle deyince amcası Varaka:

Vallahi’l-Azim O Muhammed’in hiçbir kıl kadar kusuru ayıbı yoktur dedi. Ve hem de O ahir zaman peygamberidir. İki cihanın sultanıdır. Âlemlere rahmettir merhamettir. Âlemlere iman saçacak O’nun nuru bütün dünyaya ziya verip şule verecek. Hatice validemiz amcası bunları söyleyince:

Ya amca, var gayretinle ortaya çık. Beni dünya ve ahretçe böyle bir devletten mahrum etme. Bu işin olumu için var gücünle gayretini sarfet. Babamı da razı et. Varaka, Hatice validemizin sözlerine karşı içi yanıp:

Ya Hatice, bu işine çok gayret göstereceğim. Karşılık olarak senden dünyalıklardan hiçbir şey umup istemiyorum. Sana bir ricam dünya hayâtı, her insanın hayâtı son bulacak. Devri mezardan devri mahşere toplanacak. Orda asilere günahkârlara Muhammed’den başka umuma şefaat edecek yoktur. Orda söyle bana şefaat yapmayı unutmasın dedi. Varaka bunun üzerine kalkıp kardaşı Huveyle’nin evine geldi. Kardeşine:

Kardeşim, bir kimsenin kardeşini öldürürlerse onun kardeşi büyük bir elem sıkıntıya meraka düşmez mi? Deyince Huveyle

Beni kim öldürecek? Deyince Varaka Huveyle’ye:

Seni Abdulmuttalib oğulları öldürüp hayatına son verecekler. Hamza seni öldürmeye yemin etmiş ve and içmiş. Huveyle:

Ben Hamza’ya ne yaptım ki? Hamza beni öldürsün? Varaka:

Sen ağzından çıkan sözü bilmiyormusun? Ol Muhammed’i hor hakir görerek, uygunsuz kelamlar sarfederek bütün Kureyş’den olandan Abdulmuttalib oğullarının hepsinin sözlerini ret etmişsin. Muhammed’i de hor görmüşsün hakaret gözüyle bakıp uygunsuz sözler söylemişsin. O zaman Hüveyle dedi ki:

Kızım Hatice’yi çok zenginler altın gümüş vaad edip istediler varmadı. Bende vermedim. Dedim ki bu kadar zenginlere vermeyip de bir yetime, fakire verirsem bana ar olmaz mı? Dedim. Deyince Varaka Huveyle’ye cevabını şöyle verdi:

Senin dediğin O Muhammed fakir ise ne ayıbı var. Muhammed ve amcaları şerefte, hissiyette, kabilede senden daha çok yüksektirler. Gurura kibre düşüp de helak olma dedi. Bu işi sulh ile uygun vaziyette neticelendirmezsen Hamza’nın çok kızgın vaziyette olduğunu işitiyorum. Korkuyorum ki bu gece seni diri bırakmaz. Hem de Hatice için Muhammed’den daha uslu, cemal, kemalde, kabilede, aşirette bundan münasip kimse bulamazsın.

Bu sözler üzerine Hüveyle, korkuda bir taraftan kendisini sarıp kardeşi Varaka ile Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcası Ebu Talib’in evine vardılar. Bütün amcaları da hepsi oraya toplanmışlar idi. İçeriden Hamza’nın sesi geliyor ki:

Ya Muhammed sen melul mütessir olma. Senin amcan Hamza onu sağ bırakmaz. Bu gece onun başını kesmeye kararlıyım sesleri geliyor. Varaka Huveyle’ye:

Durmayalım hemen tehlikeleri önlemek için biz bunların yanına varıp özürler dileyelim. Çünkü bunlar Kureyş’ten gelme çok yüksek Abdulmuttalib oğullarıdır. Özür dileyeni af ederler. Deyip kapıyı çaldılar. Ebu Talib bunları görünce çok saygıda bulundular. Hamza yerinden kalkmadı.

Size merhaba yok. Bizi kapından sürdün, Muhammed’i ayıpladın dedi. Hamza pehlivan bunları söyleyince Huveyle ayağa kalkıp:

Ya pehlivan özür diliyorum. Ben o anda kendime sahip değildim. Kafam ayık değildi içkili idim. Ağzımdan o kelamlar çıktı. Ben özür dileyip sizden suçumu, kusurumu, affımı talep etmek için ayağınıza geldim. Beni affedin dedi. Varaka söz alıp:

Biz sizi çok yüksek biliriz. Yanımızda sizlerin şerefiniz hissiyetiniz çoktur sakin olunuz. Huveyle’nin kusurunu affedin. Sakin olun. Yarın sakin sükûnetlikle sizlerin arzunuza muvafık olarak bu işe başlayıp ahdi nikâh kılalım dedi.

Hatice validemizin babası Hüveyle, bu hadiseler neticesinde Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin amcalarına buyurdular ki:

Ben Hatice’nin her işinin yapılmasını, verilmesini kardeşim Varaka’yı vekil yaptım. Nasıl münasip görürse o yapsın. Hem de bu işin daha muntazam olması için Kâbe’ye, Beytullah’a varıp orda ahd edelim. Dedi. Kâbe’ye toplanıp hep beraber gelmişler idi. Bütün Mekke’deki sayılı eşref adamların hepsi kabeye toplanmışlar idi. Huveyle eşreflerin arasında:

Ey Mekke’nin eşrefleri, biliniz agâh olunuz ki ben kızım Hatice’yi gelin etmek için bu vazifelere kardeşim Varaka’yı vekil yaptım. Bilin şahit olun. Varaka söz alıp:

Kardeşim kızı Hatice’ye her hususta vekil oldum. Kimse müdahale yapamaz. Kardeşim beni vekil yaptı. Hatice Mekke içinde kendisine münasip uygun şerefli bir şahıs seçmiş. Bugün ismini söylemiyorum. Yarın ismini de söyleyip ayan beyan edeceğim. Sizlerde hazır olun.

Sabah olunca Mekke’nin içine Hatice’nin kimi seçeceğini herkes görsün diye postalar bütün Mekke insanlarına bildiri verdiler çağırdılar. Kuşluk vakti olunca Mekke ahalisi bölük bölük gelip Hatice validemizin evine doldular. Acaba bu insan toplumunun içinden Hatice kimi seçip ifade edecek diye zenginler kendini beğenenler, Ebu Cehil, ensarları daha ileriye oturdular. Belki bizi seçer diye.

Ebu Cehil kendisini çok beğenerek gurur, kibirle en yüksek yere varıp oturdu. Hatice validemizin kafile başı olan Meysere gelip Ebu Cehil’e:

Senin oturacağın yer bu yüksek yer değildir. İn aşağı yerine otur diye rezil etti. Daha sonra sevgili Peygamberimiz iki cihan serveri, Habibi Hüda edeple hayâ ile gelip o yüksek sadra oturdu. Amcası Ebu Talip gelip sağ yanına oturdu. Diğer amcası Abbas gelip Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin soluna oturdu. Hamza pehlivanda gelip Abbasın yanına oturdu.

Ebu Cehil mel’un bu halı görünce gururu, kibiri, umutları hepsi boşa çıktı. Ebu Cehil, Bu Muhammed’i kim buraya sadra oturttu. Ve kim oturmasına izin müsaade etti. Telaşla kızgın olarak söyleniyor.

Ebu cehil’in içine daha çok korkular vesveseler doldu. Korkarım ki Hatice bu vaziyette Muhammed’i isteyip seçmiş olmaya bundan çok üzülüp korkuyor. Bu üzüntü beni iflah etmez. Bu konuda Mekke’den gelenlerin hepsi gelip hitam bulunca, Hatice validemizin babası Huveyle kalkıp perde arkası Hatice validemizin yanına vardı. Hatice validemize hitaplar sıkıntı verecek kelamlar söylemeye başladı:

Bu kadar zengin beyler istediler hiç birisine iltifat etmedin. Şimdi ise bir yetime razı oldun. Bizim şerefimizi başımızı aşağı düşürdün. Deyip çıkıp gitti. Hatice validemizin babası bu sözleri söyleyip öfkeyle çıkıp gidince Hatice validemiz tarafından Ebu Talip perde arkasına çağırıldı. Ebu Talib perde arkasına varınca Hatice validemiz işi yatıştırdı.

Ya Seyyidimiz, ya ulumuz, sen uslu, akıllı, şeref, kemal sahibisin. Babam içi dışı içkiyle berbat olan bir şahıstır. Onun sözlerini hiç üstüne alma. Babamın bir işi var ise maddiyeti, parayı her şeyden önde tutar. Al şu bin altını ona verin. Dilleri elleri her tarafı bağlansın. Şunu al ona ver daha buna razı olmayacak olursa istediğinin hepsini verin. Arkasını ben temin edeceğim dedi.

Ebu Talip bin altını aldı. Hatice validemizin babasının evine vardı. Bin altını Hatice validemizin babasına verdi. Daha da ne gibi arzun varsa buyur temin edelim dedi. Hüveyle altınları görünce tebessüm ederek yumuşadı. Ebu Talib ile beraber tekrar meclise döndüler. Ebu Talib söz alıp konuşmaya başladı ve dedi ki:

Allah’a şükürler olsun ki bizleri İbrahim’in zürriyetinden ve İsmail’in neslinden ve Me’ad’ın aslından ve Mudar’ın unsurundan yarattı. Ve bizi mükerrem olan beytinin bekçisi ve Haremi Şerifi’nin hizmetçisi ve bu suretle insanların hâkim ve reisi yaptı.

Şimdi maksada gelelim. Kardeşim Abdullah’ın oğlu Muhammed, Kureyş’den hiçbir genç ile karşılaştırılamaz. Kiminle karşılaştırılsa bu ona soyca, sopça, akılca ve faziletçe üstün olur. Her ne kadar malı az olsa da ona bakılmaz. Çünkü mal gelip geçici bir şeydir. Gölge gibidir. Altın alıp verilen eğreti bir şeydir.

Allah’a yemin ederim ki bundan sonra yani ileride O’nun şanı çok yüksek olacaktır. İşte bu hali ile sizin şan ve şeref sahibi olan kerimeniz Hatice ile evlenmeyi istedi. Ve şu kadar ağırlık verdi.

Ebu Talib’in bu konuşması üzerine Varaka:

Allah’a şükürler olsun ki bizleri senin beyan ettiğin gibi yarattı. Şimdi biz Arab’ın uluları ve reisleriyiz. Sizde böylesiniz. Aşiret sizin yüksekliğinizi inkâr etmez. Hiç kimse sizin hayır ve şerefinizi reddetmez.

Bizde sizinle akraba olmak istiyoruz ey cemaat şahit olunuz ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’e Huveyle’nin kızı Hatice’yi nikâhladım dedi. Ve Kureyş’in uluları şahit oldu.

Nikâh işi tamam oldu. Türlü taamlar yendi. O sırada gaipten bir ses geldi ki “çok temiz olan tahireyi yine çok temiz olan Tahire verdiler. Sadıkı Sadıka layık gördüler.” Cebrail aleyhisselam ve Mikail aleyhisselam ile beraberlerinde gökyüzünden birçok melekler bu nikâha şahit oldular.

Hamza pehlivan bir avuç altını Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin üzerine saçtı. Şöyle ki bu hayırlı uğurlu nikâh işleri tamam olup bittikten sonra cemaat dağılıp evlerine gittiler.

Hatice validemiz kafile başı olan emin bildiği Meysere’ye emredip git dört bin altını al gel. Beraberinde birde çok kıymetli güzel elbiseden al gel. Bu altın ile elbiseyi götür bunları Ebu Talib’e ver. Bu dört bin altınla bu elbiseyi Ebu Talib babama götürsün versin. Dedi.

Ebu Talib para ile elbiseyi götürüp Hatice validemizin babası Huveyle’ye verdi. Huveyle bu dört bin altın ile elbiseyi alıp Hatice validemizin yanına geldi. Huveyle Hatice validemize dedi ki:

Bu Muhammed’in yetim olduğundan bu kadar serveti yok derlerdi, malları yok derlerdi, bana dört bin altın ile birde elbise hil’at göndermişler. Hatice validemiz dedi ki:

Onlar çok kerimdir. Çok cömerttir. Onlara düşman olanlar kendi kendilerine düşman olurlar.

Hatice validemiz tekrar kervanbaşı olan Meysere’ye bin altın daha verdi. Bunu da götür Muhammed’e ver harçlık yapsın. Daha da ne gibi ihtiyacı olur ise bütün varlığımı, canımı da yoluna koymuşum. Böyle söyle buyurdular.

 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi amcaları çok saygı sevgi tazim hürmetlerle Hatice validemizin evine getirdiler. Onun geldiği ayak bastığı evler ne bahtlı ki hepsi nur oldu. Hatice validemiz muradına kavuşup gönlü sevinç sürur ile doldu.[4]

 

Ol ikinin hürmeti için ya Kerim

Rahmet ile rahim kıl kaldım aciz

 

Ol mübarek gece hakkı için yine

Lütfun ile kıl nazar bu miskine

 

Mü’minin kardaşlara hem mü’minat[5]

Müslimin yoldaşlara hem Müslimat

 

Kıl nasip etsin şefaat ol Resul

Hürmeti için kıl kabul, etme melul

 

Hakk’tan olsun canına yüz bin selam

Günde yüz kez hem bu söz olsun tamam

 

Çünkü ol pürnur olup geldi bu âleme

O’nun vasfı sığmaz ne dile ne de kaleme

 


[1] Yani güzellikte terbiyede konuşma edep belagatında tamamen kemal bulmuş.

[2] Siretü-n-nebi (Osmanlıca Baskı).

[3] Ayağının tozuna.

[4] Siretü-n-nebi (Osmanlıca Baskı).

[5] Mü’min kardeş bacılara.

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>