SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem EFENDİMİZİN FAZİLET VE DERECATI HAKKINDA - (İzharu'l-Fedaili Nebiyyina Muhammedin Sallallahu Teala aleyhi Vesellem)

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ sallallahu aleyhi vesellem EFENDİMİZİN FAZİLET VE DERECATI HAKKINDA

 

 

Cenab-ı Hak Teâlâ hazretleri Bakara suresi 253. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor;

 تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ

         “Biz Rasullerimizin bazısını diğer bazısı üzerine faziletli kıldık.”[1]

         Fahri Razi ve Hazin’in beyanı veçhile bütün peygamberler risalet ve nübüvvet mertebesinde müsavi iseler de fazilet ve hasais de bazılarının bazılarından faziletli olduğuna bu ayet delalet eder. Ayeti kerimenin devamı;

مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ

         “O rasullerden kimi vardır ki, Allah’u Teâlâ onunla bilavasıta vasıtasız olarak konuşmuş-kelam etmiştir.”[2]

         Hazreti Musa aleyhisselama Turisina’da, Bizim peygamberimiz iki cihan serveri Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem efendimize de Necm suresinde

 فَاَوْحٰى اِلٰى عَبْدِه۪ مٰا اَوْحٰىۜ

         Yani, “Allah’u Teâlâ abdi ahassi olan rasulune vahy ettiği şeyi vahy etti.”[3]  Ayeti kerimesinde beyan edildiği üzere leyle-i Miraçta vasıtasız olarak hitab buyurmuştur. Bakara suresi 253. ayeti kerimesinin devamında;      

وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ

         “O rasullerimizin bazısını da birçok derecelerle daha yükseklere çıkardık.”[4]

Bu yüksek dereceleri haiz olan en büyük peygamber Sidretü’l-münteha’dan geçirilip.

        

         قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ

         “İki yay kadar yahut daha yakın.”[5] Sırrı ile mutlak yakınlık makamında âlemlere rahmet olarak herkese gönderilen, makam-ı Mahmud sahibi, Habibi Kibriya, Hatemü’l-Enbiya Muhammed Mustafa sallalahu aleyhi vesellemdir.

         Fahri Razi’nin beyanı vechile sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin âlemlere rahmet olması, kelime-i şehadet de isminin Allah’u telanın ismi ile beraber olması, O’na itaatın Allah’a itaat olması, mucizesinin kıyamete kadar bakî ve dininin bütün dinleri nesh etmesi, bütün insanların ve cinlerin hepsine peygamber olması ve ümmetinin sair ümmetlerden faziletli olması, bütün peygamberlerin hısalı hamide yani bütün peygamberlerin güzel hassalarının hepsinin peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemde toplanması sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme mahsus olan faziletlerdir.

         Yine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin yüksek fazilet ve derecatını beyan eden bir ayeti kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor;

 

 وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَۜ

“Ya habibim Biz senin zikrini, nam ve şanını yükselttik.”[6]   

        Yani; Ey habibim senin ismini ismime mukarin kılmakla şanını âlâ ve ismini âlem nazarında yükselttik. Ezanda, kelime-i şehadet de ve hutbelerde ismin ismimle beraber zikr olunmaktadır.

         Fahri Razi’nin beyanı veçhile Rasulü Ekrem efendimizin ismi arşı âlâ’da yazılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de rasulullah efendimizin ismi Cenab-ı Hakk’ın ismi ile beraber zikr olunduğu gibi Rasuluna itaat etmeyi kendine itaat etmeye beraber müsavi kılmış. Cenab-ı Hak kendisi ve melekleri rasulune salât ettikleri gibi cümle ehli imana da salâvat-ı şerife ile emir etmiştir.

Peygamber efendimiz sallalahu aleyhi veselleme mahsus faziletten biri dahi budur ki;

Ümmetinin ameli her sabah ve akşam O’na arz olunur. Abdullah ibni Mübarek rahmetullahi aleyh Said ibni Müseyyeb hazretlerinden rivayet eyler ki;

لَيْسَ مِنْ يَوْمٍ وَيُعْرِضُ عَلَى النَّبِىِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اَعْمَالُ اُمَّتِهِ غَدْوَةِ وَ عَشِيًّا فَيَعْرِفُوهُمْ بِسِمَاهِمْ وَ اَعْمَالِهِمْ فَلِذَلِكَ يَشْهَدُ عَلَيْهِمْ

Yani; “Hiçbir gün yoktur ki sabah ta ve akşam da Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hazretlerine ümmetinin halı arz olunmaya. Her sabah ve akşam da ümmetinin halı O’na sallallahu aleyhi veselleme arz olunur.  Fahri kâinat sallalahu aleyhi vesellem hazretleri onları simalarıyla ve amelleriyle bilir.  Onun için üzerlerine şehadet etse gerektir.”[7] Demektir.

Şu halde her kişiye vaciptir ki bu halı mülahaza eyleyip ona göre amel işleye.

Cenab-ı Allah’u Teâlâ Hazretleri Rasulüne itaat etmeyi kendisine itaat etmekle beraber müsavi buyuruyor. Hemen Ali İmran suresi:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

“Ya Habibim Bizim namı hesabımıza de ki; siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.”[8]

Yine ayeti kerime aynı sure:

قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ

“Ya Habibim Bizim namı hesabımıza de ki; Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.”[9]

Kur’an okurlar içindeki bu ayetleri gözleri körmüş gibi üstüne basıp söylemek işlerine gelmez.

Enfal suresi 20. Ayet-i kerime’de buyruluyor ki;

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ

“Ey mü’minler, Allahu Teâlâ’ya ve Rasulüne itaat edin ve bilcümle ahkâm-ı şer’iyyeye Rasulünden işitir olduğunuz halde, Allah’ın ve Rasulünün emrinden i’raz etmeyin.”[10]

Yani, Allahu Teâlâ’ya itaatin, Rasulüne itaatle hâsıl olacağını tembih içindir. Bu ayetleri tekrar tekrar yazmaktaki maksat, çok ağızlardan işittim ki biz yalnız Allah’a bakar, O’nun emrine bakarız. Peygamber öldü gitti sünnetinin ne gereği kaldı kendinin ne gereği kaldı deyip, kendileri sünnet-i Rasulullah’a kıymet vermezler ve sünneti tutanlara da mani olup, Vehhabi mezhebinden olup, fırka-i dalalet olurlar. Yazıklar olsun ki Kur’an’da okurlar. Bu itikad ise bozuk mezheblerden vahhabi mezhebinin batıl itikadlarıdır.

 Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, “ya Habibim, kullarıma haber ver ki eğer siz Allah’ı sevmek ve sevilmek istiyorsanız, Bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin” diye buyuruyor. Çünkü altı bin altı yüz altmış altı ayet-i kerimeler O’nun mübarek ağzından lisanından zuhur etmiştir.

Hülasa-i kelam, iki dünyanın saadet ve selameti Allah’ın emir ve kanununa hakkı ile uymak, nehyinden hakkı ile sakınmakla ve O’nun Rasulünün kavline ve fiiline, haline ve emirlerine uymakla olur.

Ayeti kerime:

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَآ اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ

Yani, “Rasulullaha itaat eden kimse muhakkak Allahu Teâlâ’ya itaat etmiştir. Bir kimse Rasule itaatten iraz ederse sende ondan iraz et ve onlara iltifat etmeZira Biz Seni onlara muhafız göndermedik.” [11]

         Kadı Beydavi, Hazin ve Fahri Razi’nin beyanlarına nazaran bu ayetin sebeb-i nüzulu; Rasulullah sallallâhu aleyhi vesellem efendimiz

مَنْ اَطَاعَن۪ي فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ وَ مَنْ اَحَبَّن۪ي فَقَدْ اَحَبَّ اللّٰهَ

“Bana muhabbet eden Allah’a muhabbet eder ve Bana itaat eden Allah-u Teâlâ’ya itaat eder.”[12]

Deyince bazı münafıklar “Muhammed (sallallâhu aleyhi vesellem) bizi şirkten nehy ettiği halde kendisi şirke yakın bir şey emrediyor, başka maksadı yoktur. Hıristiyanların İsa’yı rab ittihaz ettikleri gibi kendini bize rab ittihaz ettirmek istiyor.” Demeleri üzerine bu ayetin nazil olduğu rivayet edilmiştir.[13]

Hadisi şerif:

مَنْ اَحَبَّ عَالِمًا فَقَدْ اَحَبَّن۪ى وَمَنْ اَحَبَّن۪ى فَقَدْ اَحَبَّ اللّٰهَ وَمَنْ اَحَبَّ اللّٰهَ دَخَلَ الْجَنَّةَ

Yani, “her kim Allah dostluğunu kazanmış olan, karşılık beklemeyerek Allah’ın kullarını uyaran ikaz eden böyle bir âlimi severse, o kimse beni sevmiş olur. Beni seven kimse Allah’ı sevmiş olur. Allah’ı sevenin yeri cennet olur.”[14]Buyuruyor.

         Fahri âlem efendimiz sallallahu aleyhi veselleme tabi olmak farzdır. Böyle olduğu bu ayeti celileler de gayet açık-zahirdir. Bu farz olan itaatın şartı altıdır.

        

1. Ashabına tabi olmaktır. Hadisi Şerif:

أَصْحَاب۪ي كَالنُّجُومُ بِأَ يِّهِمْ اِقْتِدَيْتُمْ اِهْتِدَيْتُمْ

 “Benim ashabım, yıldızlar gibi bellidir. Hangisine iktida edip uyarsanız, hidayete erersiniz.” [15] Demiştir.   

 

         2. Sünneti seniyesine imtisal. Rasulullah efendimiz sallallahu aleyhi vesellem her ne sünnet işledi ise kendisine benzetip onu işlemektir.

Hadisi şerif;

مَنْ أَحْيٰا سُنَّت۪ي فَقَدْ أَحْيٰان۪ي فَقَدْ أَحَبَّن۪ي مَنْ أَحَبَّن۪ي كٰانَ مَعِيَ فِي الْجَنَّت۪ي

         “Her kim sünnetimi ihya eylese beni ihya eyledi. Ve beni sevdi. Her kim beni sevdi yarın cennette benim iledir.” [16] Demektir.

         Yine hadisi şerif;

مَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّت۪ي فَلَيْسَ مِنّ۪ي

   

         “Herkim sünnetime uymaz onu terk ederse o kimse benden değildir.” [17]  Buyuruyor.

Ayeti kerime;

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ

        “Ya Habibim bizim namı hesabımıza de ki; eğer siz Allah’a sevilmek ve sevmek isterseniz bana tabi olunuz ki Allah’ta sizi sevsin.” Deyi buyurdu.

         Bu ayeti kerime sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin Allah indinde derecesinin ne kadar yüksek olduğuna ve ne kadar sevgili habibi olduğuna delildir.

 

         3. Rasulullaha tabi olmak ve bid’at ehlinden sakınmaktır.

  Huzeyfetü-l Yemani radıyallahu anh tan rivayet edilen hadisi şerifte;

اِنَّ اللّٰهَ لٰايَقْبِلُ لِصَاحِبِ بِدْعَةٍ صَوْمًا وَلٰا صَلٰاةً وَلٰا صَدَقَةٍ وَلٰا حَجًّا وَلٰا عُمْرَةً وَلٰا جِهَادًا وَلٰا صَرْفًا وَلٰا عَدْلًا حَتّٰي يَخْرُجُ مِنَ الْاِسْلٰامِ مِمَّاتَخْرُجُ الشَّعْرَةُ مِنَ الْعَج۪ينِ

“Tahkik Allah’u Teâlâ bid’at ehlinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfiyatını, adaletini kabul etmez. Hatta deriden kılın ayrıldığı gibi İslam’dan çıkar ayrılır.” [18]

Bunlar kendilerini çok beğenenlerdir. Sünneti Rasulullaha ehemmiyet vermezler. Dini sağlam olanları tenkit eder ayıplarlar. Daima başkalarında kusur ararlar. Dini, diyaneti fisku fücur ehlinin arzusuna uydururlar. Bunların ibadeti halkın gördüğü yerde gösterişli olur. Konuştuğuyla yaptığı birbirini tutmaz. Her işinde korkusuz ve serbest olur. Allah’ın kullarını karşılık beklemeden onları ikaza irşada doğru istikamete yönelten hakiki ulemaları veresetü’l-Enbiya olan ulemaları sevmezler onlarla münakaşa cidal yaparlar. Hor görürler. Kendilerini çok yüksek görüp kibir gurura düşerler maazallah.

Hadisi şerif:

لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ كَانَ ف۪ى قَلْبِه۪ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ كِبْرٍ

“Kalbinde cüz’i bir kibir bulunan kimse azap görmedikçe, cennete dâhil olmaz.”[19] Buyuruyor.

 

4. O’na uymanın dördüncü şartı; Salih ve sadık kimselerle bulunmaktır. Ve onlar ile beraber olmaktır.

Ayet ve hadislerde, bir kısımlarda tekrar gelenler vardır. Kıymetli, faydalı kelamda fayda vardır. Sadıkları aramak ve beraber olmak ile ilgili olarak:

Tevbe suresi 119. Ayet-i kerime’de buyruluyor ki;

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ

Yani, “ey mü’minler, Allah’tan korkunuz takva ile amel yapınız ve sadıklar ile beraber olunuz.” Diye buyuruyor.

 Bu sadıklar kimlerdir? Bunlar dördüncü işaret salih kimseler ile bulunmaktır ve onlar ile beraber olmaktır.

 Hadisi şerif;  

  مَثَلُ الْجَل۪يسُ الصَّالِحِ وَالْجَل۪يسُ السُّوءِ كَمَثَلِ صَاحِبُ الْمِسْكِ وَك۪يرِ الْحَدَّادِ لٰا يَعْدَمُكَ مِنْ صَاحِبِ الْمِسْكِ إِمَّا تَشْتَر۪يهِ أَوْ تَجِدُ ر۪يحَهُ وَك۪يرُ الْحَدَّادِ يُحْرِقُ بَدَنِكَ أَوْ ثَوْبَكَ أَوْ تَجِدُ مِنْهُ ر۪يحًا خَب۪يثَةً

Salihler ile kötülerin meclisi, misk kokusu dükkânıyla demirci dükkânı gibidir ki, miskçinin kokusu sana siner. Demircinin çıngıları, tozu sana gelir[20]

        

5. Ümmetin fesada gittiği zamanda sünneti seniyelerinden birini ihya etmeği kendine büyük ganimet bilmektir.

  Hadis-i şerifte buyruldu ki;

اِنَّ الْمُتَمَسِّكَ بِسُنَّةِ سَيِّدِ الْمُرْسَل۪ينَ عِنْدَ فَسٰادِ الْخَلْقِ وَاِخْتِلَافِ الْمَذَاهِبِ وَالْمِلَلِ كَانَ لَهُ اَجْرُ مِائَةٌ شَه۪يدٍ فَاِنَّـهُ كَالْقَابِضِ عَلَى الْجَمْرِ

 “Halk fesada gittiği zamanda, Sultan-ı Enbiya’nın sünnetini tutana yüz şehit sevabı vardır. O kimse, kırmızı ateş avuçlamış gibidir.”[21] Fetih suresi 10. Ayet-i Kerime’de buyruluyor ki;

اِنَّ الَّذ۪ينَ يـُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يـُبَايِعُونَ اللّٰهَ

“Ey Habibim, Senin elinden tutanlar, biat edenler Hak Teâlâ’ya eylemişlerdir.” Buyurdu.

 Bu surenin evvelinde beyan olunduğu Hudeybiye denilen yer, Mekke ile Medine arasında Mekke’ye daha yakın, bir konak mesafede bir kuyunun ismi. İşte bu kuyunun yanında Mekke ahalisi ile sulh akdolunduktan sonra, o mahalde büyük bir ağaç altında bin dört yüz ashaptan her biri vefat edinceye kadar, Rasulullah’a yardım edip, asla harpten dönmeyeceklerine ayrılmayacaklarına dair söz verip Rasulullah’ın elinden tutup ahdi vaad etmişlerdir.

 Esnay-ı biatte, ashab-ı kiram Rasulullah’ın elini musafaha etmek suretiyle, biat vukuu bulduğundan, keenne Rasulullah’ın eli Allahu Teâlâ’nın eli makamına kaim olduğunu beyan için, yedullah varid olmuştur. Çünkü Rasulüne itaat, Allahu Teâlâ’ya itaat olduğu gibi, Rasulüne biat, Allahu Teâlâ’ya biat demektir. Buna nazaran Allah’ın Rasulüne biat ahdi ve misak etmek, Allahu Teâlâ’ya ahd ve misak etmek gibi olduğunu, bu ayetle Vacib Teâlâ kullarına beyan buyurmuştur.

6. Sünneti seniyesine ittiba ile sünnete tabi olup ve onunla büyük devlete ermekliği ve ihsanı ilahiyenin kendisine çok büyük olacağını Hakk’tan ummaktır. Yine hadisi şerif:

مَنْ حَافَظَ سُنَّت۪ى اَكْرَمَهُ اللّٰهُ تَعَالٰى بِاَرْبَعِ خِصَالٍ اَلْمُحَبَّةُ ف۪ى قُلُوبِ الْبَرَرَةِ وَالْهَيْبَةُ ف۪ى قُلُوبِ الْفَجَرَةِ وَالسَّعَةِ فِى الرِّزْقِ وَالثِّقَةِ فِى الدّ۪ينْ

“Her kim benim sünnetimi tutup ihya ederse Cenab-ı Hak Teâlâ Hazretleri ona ikramiye olarak dört büyük hassa verir.

Birinci: Bütün ebrar tayfasının mü’minlerin kalbine onun sevgisini koyar. Uzakta olsun yakın da olsun veyahut üzerinden asırlar geçse bile yine o kimseyi Cenab-ı Hak sevdirir. Allah’ı seven ebrar tayfaları o kimseyi severler.

İkinci: Fıskı fucur sahiplerinin kalbine onun heybetini koyar.

ÜçüncüRızkına da bolluk verir o kimseye Cenab-ı Hak bol rızık kapıları açar. Ummadığı yerden rızk kapıları açılır. Artık denemelerden sonra iki dünyanın servetine Cenab-ı Hak kavuşturur.

  Dördüncüsü din yolunda gavi sağlam olur. Cenab-ı Hak mevsup bir din verir. Yani vesikalı bir din sahibi olur. Dini kuvvetli olur”[22] buyurmuştur.

Hulasa bu hadisi şerifleri okuyup da sonra yine sevgili peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin sünnetine sarılmayanlara yazıklar olsun. 

        Yine Cenab-ı Hak, Peygamber Efendimizin insanların üzerine şefkatinin ne kadar çok olduğunu beyan ediyor.

Sure-i Tevbe’de Vacib Teâlâ şu surede beyan olunan ahkâmı nasa tebliğini Rasulüne emir buyurduktan sonra, Rasulullahın kendi cinslerinden çok şefkatli bir baba mesabesinde olduğunu ve aynı bir tabip insanları tedavi ettiği gibi Rasulullahın da insanları maddi ve manevi tedavi eden tabip olduğunu beyan etmek üzere: (Tevbe suresi ayet–128)

لَقَدْ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۗ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

Buyuruyor Allahu Teâlâ;

 “Size kendi cinsinizden şanı azim büyük bir Rasul geldi ki, O Rasulün hal ve şanı size meşakkat verecek şeyler kendi üzerine gayet ağır olur ve sizin sui akibete düçar olmanızdan endişe eder. Ve sizin bir takım sevilmeyecek şeylere tesadüf etmenizden korkar ve sizin bir cüz’i meşakkat görmenizden O Rasul üzerine gayet büyük bir şey olur ve sizi meşakkatli olan şeylerden sakınır ve sizin imanınızı ve ıslah halinizi şiddetle arzu eder.”

Bu ayeti kerime, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ümmetine ra’fetini (şefkat ve esirgemesini) ve merhametini ve ümmetinin imanına ve islah halına olan hırsını ve meşakkatli olan şeylerden esirgemesini ümmeti üzerine şefkat ve merhametinin anne ve babalarından daha fazla olduğunu beyan etmektedir. Çünkü bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Ayet-i Kerime:

وَمَآ اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ

“Ey Habibim, biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Âlemleri irşad etmekle âlemlere rahmet olmak için gönderdik.”[23]

Hulasa, Rasulullah sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem âlemlere rahmettir. Ama o rahmetten istifade etmek isteyenler O’nun feyzinden istifade etmişler ve istifade etmeyenler de O’nun şeriatını inkâr ettiklerinden O’nun rahmetinden feyz ve irfanından mahrum olmuşlardır.

O’nun feyz ve rahmetinden faydalanmak ancak O’nun kavline, fiiline, hal ve evsafına uymakla, sünnetine ve şeriatına hakkı ile uyup, O’nun üzerine huzur-ı kalp ile sevgi tazimle çok salâvat-ı şerife getirmekle olur. Ehl-i sünnetin dışında olan vahhabi mezhebinde olanlar, ehl-i bid’at olanlar Peygamber Efendimize ve O’nun sünnetlerine kıymet vermezler. Onun için O’nun rahmet, feyzinden mahrum kalmışlar.

Hatta Âdemoğullarının hakkında

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ي آدَمَ

Yani; “Yemin ederimki biz Âdemoğullarını sair yarattığımız mahlûkatın hepisinden mükerrem halkettik.”[24]

Melaikelerden daha kıymetli aziz halk ettiğini bildiriyor.

O âdemoğullarından, böyle bir şerefe sahip oldukları halde neden cehenneme gidiyorlar. Ve bütün hayvanları da insanların hizmet menfeatine halk ettiği haber veriliyor. Bu hayvanlardan cennete gidenler var. Birkaç tanesini söyleyelim.

Eshabı Kehf’in köpeği, Yunus aleyhisselamın balığı, Salih aleyhisselamın devesi, Süleyman aleyhisselamın hüd hüd kuşu, peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem efendimizin devesi bunların hikâyesi Kehf suresine bakınız. Bu hayvanatların cennete gitmesine sebep: Allah rasulullahın sevdiği dostlarına hizmet yapıp muhabbet ederek çok değnekler ile dövüldükleri halde Allah dostlarından ayrılmadıkları için ayrılmayıp sevdikleri için cennete gidiyorlar.

İnsanoğullarını da çok mükerrem oldukları halde Allah’ın enbiyasına evliyasına bunlara düşman oldukları için adevet yaptıkları için bundan dolayı da Allah onları cehenneme sevkediyor.

Devlet, şehirleri ziynetlemek için çok zahmetle direklerin başına ampul bağlatıyor şehrimiz ziynetlensin, karanlıkta kalmasın diye. Sen de gel bu ziynetlendiren ışıkları taş, deynek ile kırmaya çalış, söndürmeye çalış kanuna çarpılmazmısın?

Hadisi şerif:

اَلْعُلَمٰۤاءُ سِرَاجِ الْأُمَّتي۪

Yani; “Âlimler ümmetimin ışığıdır.”[25] Buyuruyor. Sen de gel onlara düşman ol öldürmeye çalış söndürmeğe çalış. Sen de Allah’ın kanununa çarpılmazmısın?

Cenabı Hak hadisi kudsisinde ne buyuruyor bakınız.

مَنْ عَادٰى لِىَ وَلـِيًّا فَقَدْ اَذُنْـتُهُ بِاالْحَرْبِ

Yani “Benim evliyalarıma her kim düşman olursa, o kimse bana harp etmek için mezundur.”[26]

Bu her kim Allahu Teâlâ’nın evliyasına buğz ederse onadır. çünkü onlara muhabbet etmek her müslümana vaciptir.

Çünkü senin düşman olduğun bir âlim-ulema ümmetimin siracıdır denilen veresetü’l-Enbiya halife-i rasulullah ise düşünmüyor musun? Allah ve Rasulullah’tan korkup hayâ edip utanmıyor musun? Onların ışığını söndürmeye çalışıyorsun.

Tekrar konumuza dönelim. Yine Ayeti kerime:

لَا تَجْعَلُوا دُعَآءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَآءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًاۜ

“(Ey müminler!) Rasulullah’ı, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın.”[27]

Kadı Beydavi’nin beyanına nazaran Rasulullah’ın tazimini işar eden ya Rasulallah, ya Nebiyyallah, ya Hayra halkıllah ve ya Ekremul halk gibi methi Rasulullah’ı içeren sıfat ve lakabıyla çağırın demektir. Ve yine Rasulullah sizi çağırdığı zaman bir başkasının çağırmasına benzetmeyin hemen icabet edin ve izinsiz huzurundan çıkmayın ve Rasulullah’ın duasını sizden birinin duasına benzetmeyin demektir.[28] Deyi beyan etmiştir.

Hadisi Şerif: İmamı Buhari ve Tirmizi’nin ebu Hureyre radıyallahu anh’tan yaptığı rivayetinde Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem buyuruyor ki;

‏أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ  

“Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim.”[29] Buyuruyor.

Ve yine İmamı Beyhaki rahmetullahi aleyh fedailu eshab’da zikr etmiştir ki

اَنَّهُ ظَهَرَ عَلِىُّ بْنُ اَبِى طَالِبٍ مِنْ بَع۪يدٍ فَقَالَ عَلَيْهِ السَّلٰامُ

Yani, “Bir gün hazreti imamı Ali (kerremallahu vechehu efendimiz) uzaktan göründü.” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu Teâlâ aleyhi vesellem efendimiz hazretleri 

 هٰذَا سَيِّدُ الْعَرَبِ

Buyurdu Yani, “Bu Arab’ın seyyidi-efendisidir” buyurdular.

فَقَالَتْ عٰٓائِشَةُ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا اَلَسْتَ بِسَيِّدِ الْعَرَبِ

 O zaman Aişe validemiz radıyallahu anha “Arab’ın seyyidi-efendisi sen değilmisin” dedi. Fahri kâinat afdalu’t-tahiyyat efendimiz hazretleri

أَنَا سَيِّدُ الْعَالَمِينِ وَهُوَ سَيِّدُ الْعَرَبِ  

“Ben Âlemlerin seyyidiyim o yani, hazreti Ali’de Arab’ın seyyidi-efendisidir.”[30] Buyurdular.

Yine hazreti İmam-ı Ali kerremallahu vechehu efendimizin rivayet ettiği bir hadisi şerifinde:

مَنْ لَمْ يَقُلْ عَلَىَّ خَيْرُ النَّاسِ فَقَدْ كَفَرَ

 

“Her kim Bana hayrunnas insanların hayırlısı demez kabul etmezse bile bile inkâr ederse kâfirdir.”[31]

Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin bütün Peygamberlerden üstün olduğuna şüphe yoktur. Cenab-ı Hak Teâlâ hazretleri ayeti kerimede;

كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ

                                                                          

          “Ey ümmeti Muhammed! Siz insanları islah için çıkarılmış olan en hayırlı ümmetsiniz.”[32] Deyi buyurmuştur.

          Şüphe yok ki ümmetin hayriyyeti dinde kemalleri hesabıyladır. Dinde kemalleri tabi oldukları Peygamberin kemaline tabidir. Ümmeti sair ümmetlerden efdal olunca Kendisinin sair peygamberlerden efdal olması muhakkaktır. Zira ümmetin efdaliyyeti O’nun şerefindendir.

          Yine Peygamberlerden zuhur eden mucizat, evliyalardan zuhur eden keramet hepsi sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin şanındandır.

           Eimmei hadisten Ebu Ya’la, Tabarani ve Beyhaki Rahimehumullahi Teâlâ İbni Abbas radıyallahu anh hazretlerinden rivayet ederler ki;

اِنَّ اللّٰهَ فَضَّلَ مُحَمَّدًا صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلٰى اَهْلِ السَّمٰٓاءِ وَ عَلَى الْاَنْبِيٰٓاءِ

 

           Yani, “Muhakkak ki Allahu Teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi vesellem hazretlerini gökler ehli üzerine ve peygamberler üzerine mufaddal kıldı”[33]  demektir.

           Yine Peygamber efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem hadisi şeriflerinde;

اَنَا سَيِّدُ الْمُرْسَل۪ينَ اِذَا بُعِثُوا وَسٰابِقُهُمْ اِذَا وَرَدُوا وَ مُبَشِّرُهُمْ اِذَا يَئْسُوا وَ اِمَامُهُمْ اِذَا سَجَدُوا وَاَقْرَبُهُمْ مَجْلِسًا اِذَا اجْتَمِعُوا اَتَكَلَّمُ بِاللّٰهِ تَعٰالٰى فَيُصَدِّقُن۪ى وَاَشْفَعُ فَيُشَفِّعُن۪ى وَاَسْئَلُ فَيُعْط۪ين۪ى   

 

         Yani, “Ben baas olundukları zamanda bütün peygamberlerin seyyidiyim. Mahşere vardıklarında onların en önde olanıyım. Onlar ye’se düştüklerinde müjde vericileriyim. Secde ettiklerinde onların imamıyım. Allah’ın huzurunda toplanıldığında Allah’a en yakın olanıyım. Ben konuşurum Allah Beni tasdik eder. Ben şefaat ederim şefaatım kabul olur. Ben isterim O’da verir.”[34] Buyuruyor.

Ayeti kerimede,

عَسٰىٓ اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا

“Rabbin sana bir makamı Mahmud verecektir.”[35]

Rabbin sana öyle bir makam verdi ki makamı Mahmud, evvelinden tut ta ahirine gelene kadar hapsine şefaat yapma makamıdır. Ya Habibim Biz seni Âlemlere rahmet olarak indirdik. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dünyaya rahmeten lil âlemin olarak gelmiştir.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Cebrail aleyhisselama da sordu. Rahmetellil âlemin ayetinden sende faydalandın mı? Dedi Cebrail aleyhisselam evet ben de faydalandım dedi.

Yine ayeti kerime;

وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَرْضٰىۜ

“Ya Habibim Rabbin Sana öyle müstesna bir şefaat makamı verdi ki ya Rabbi artık ben razı oldum yeter deyinceye kadar şefaat yapmakta müstesnasın.”[36]

Yine ayeti kerimede;

وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَآ اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَآءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُوٓا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ

Yani, “Zikr et Habibim şol zamanı ki o zamanda Allah Peygamberlerden: “Size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz.” Diye söz almış ve: “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar: “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da: “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım”[37]demişti.

  Hazreti Ali kerramallahu vechehu ve İbni Abbas radıyallahu anhuma buyurmuşlardır ki:

Hak Teâlâ hazretleri bütün peygamberlerden ahdi misak almıştır ki eğer hayatınızda iken Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellem gelecek olur ise O’na iman edip yardım edeler ve kendi ümmetlerinden böyle etmeğe ahdi misak alalar. Ayetin manası budur dediler.[38]

Ebu Hureyre radıyallahu anh hazretlerinin rivayet ettiği bir hadisi şerifte sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

  عَنْ اَب۪ي هُرَيْرَة رَضِىَ اللّٰهُ عَنْه عَنِ النَّبِىِّ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اَنَّهُ اِتَّخَذَ اللّٰهُ إِبْرَاه۪يمَ خَل۪يلاً وَمُوسٰى نَجِيّاً وَاتَّخَذَن۪ي حَب۪يباً ثُمَّ قَالَ وَعِزَّت۪ي وَجَلٰال۪ي لَأُوثِرَنَّ حَب۪يب۪ي عَلٰى خَل۪يل۪ي وَنَجِيّ۪ي

Yani, “Muhakkakki Allahu Teâlâ İbrahim aleyhisselamı Halil-dost, Musa aleyhisselamı kendisine özel bilgiler söylenilen sırdaş benide Habib edindi. Sonra Allahu Teâlâ buyurdu ki habibimi-sevgilimi halilime ve sırdaşıma elbette tercih eder üstün tutarım”[39] buyurdu.

Yine imamı Hâkim’in İbni Abbas radıyallahu anh’tan sahih senetle rivayet ettiği hadisi şerifte:

أَوْحَى اللّٰهُ إِلٰى ع۪يسٰى عَلَيْهِ السَّلٰامْ يٰا ع۪يسٰى آمَنْ بِمُحَمَّدِ وَأْمُرُ مَنْ أَدْرَكَهُ مِنْ أُمَّتِكَ أَنْ يُؤْمِنُوا بِه۪   فَلَوْلٰا مُحَمَّدٌ  مٰا خَلَقْتُ آدَمَ وَلَوْلٰا مُحَمَّدٌ مٰا خَلَقْتُ الْجَنَّةِ وَلَا النَّارِ  هَذَا حَدِيثٌ صَحِيحْ.

Yani, “Allahu Tela İsa aleyhisselama vahy etti ki “ya İsa, Muhammed sallallahu aleyhi veselleme iman et. Ve ümmetine de emir etki O’na ulaşanlar iman etsinler. Eğer Muhammed sallallahu aleyhi vesellem olmasaydı Âdem’i yaratmazdım. O olmasaydı cenneti de cehennemide yaratmazdım.”[40]  Deyi buyurduğunu rivayet etmiştir.

 Hadis âlimlerinden İbni Asakir rahimehullah’ın tahric ettiği, Salman radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte varid olmuştur ki:

هَبَطَ جَبْرٰٓائ۪لُ عَلَيْهِ السَّلٰامُ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنَّ رَبَّكَ يَقُولُ إِنْ كُنْتُ اِتَّخَذْتُ إِبْرَاه۪يمَ خَل۪يلًا فَقَدْ إِتَّخَذْتُكَ حَب۪يبًا وَمَا خَلَقْتُ خَلْقًا أَكْرَمَ عَلَيَّ مِنْكَ وَقَدْ خَلَقْتُ الدُّنْيَا وَأَهْلَهَا لِأَعْرَفَهُمْ كَرَامَتَكَ وَمَنْذِلَتَكَ عِنْد۪ى وَلَوْلٰاكَ مَا خَلَقْتُ الدُّنْيَا

Cebrail aleyhisselam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hazretlerine gelip şöyle buyurdu ki: “Ya Rasulallah muhakkak Rabb’ın buyuruyor ki; “eğer İbrahim’i dost edindimse Seni Habib edindim. Bana Senden Ekrem bir mahlûk yaratmadım. Tahkika dünyayı ve ehlini onun için yarattım ki Senin keramet ve menziliyin Benim katımda ne olduğunu onlara bildireyim. Eğer Sen olmasaydın dünyayı halk etmezdim” [41] deyi buyurduğunu haber veriyor.

 Hadisi kudsi

لَوْلٰاكَ لَوْلٰاكْ لَمّٰا خَلَقْتُ اْلاَفْلٰاكْ

Yani, “Ya Habibim seni yaratmasam idi bütün mevcudatı yaratmaz idim.”[42] buyruluyor.

Yine İbni Abbas radıyallahu anhadan rivayetle gelen bir Hadisi kudsi de buyrulmuş ki:

يَقُولُ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ عِزَّت۪ي وَجَلٰال۪ي لَوْلٰاكَ مٰا خَلَقْتُ الْجَنَّةِ وَلَوْلٰاكَ مٰا خَلَقْتُ الدُّنْيٰا

Yani, “İzzetim ve Celalım hakkı için ya habibim seni yaratmasam idi cenneti yaratmazdım. Seni yaratmasam idi dünyayı yartmazdım.”[43] Yine Ömer ibni Hattab Radıyallahu anh Hazretlerinden mervidir.

عَنْ عُمَرِ بْنِ الْخَطَّابْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْه قَالَ، قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَمّٰا اِقْتِرٰافِ آدَمَ الْخَط۪يئَةِ قَالَ يَا رَبِّ أَسْأَلُكَ بِحَقِّ مُحَمَّدٍ لِمٰا غَفَرْتَ ل۪ي فَقَالَ اللّٰهُ يَا آدَمْ وَكَيْفَ عَرَفْتَ مُحَمَّدًا وَلَمْ أَخْلَقَه۪ قَالَ يَا رَبِّ لِأَنَّكَ لَمّٰا خَلَقْتَن۪ي بِيَدِكَ وَنَفَخْتَ ف۪ي مَنْ رُوحِكَ رَفَعْتُ رَأْس۪ي فَرَأَيْتُ عَلٰى قَوٰٓائِمَ الْعَرْشِ مَكْتُوبًا لٰٓا إِلٰهَ إِلّٰا اللّٰهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ فَعَلِمْتُ أَنَّكَ لَمْ تَضَفَّ إِلٰى اِسْمُكَ إِلّٰا أَحَبَّ الْخَلْقُ إِلَيْكَ فَقَالَ اللّٰهُ صَدَقْتَ يَا آدَمْ إِنَّهُ لِأَحَبَّ الْخَلْقِ إِلٰي اَدْعُن۪ي بِحَقِّه۪ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكَ وَلَوْلٰا مُحَمَّدٌ مٰا خَلَقْتُكَ* هٰذَا حَدِيثٌ صَحِيحْ

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki.

“Âdem aleyhisselam hatayı kesb edip günahkâr olduğu zamanda: “Ya Rabbi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkı için beni mağfiret eyle.” Dedi. Hak Teâlâ: “Ya Âdem sen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi nice bildin? Ben henüz O’nu halk etmedim.” Diye buyurdu. Âdem aleyhisselam dedi ki: “Ondan bildim ki Sen beni kudret elinle halk edip bana ruh verdiğin zamanda başımı kaldırıp arş üzerinde La ilahe illallah Muhammed ün Rasulullah yazılmış gördüm. Bildim ki Senin ismi şerifin yanına ancak cemii halkın en sevgilisi olanı yazarsın.”Dedi. Ondan Hak Teâlâ “Ya Âdem doğru söyledin. O Bana yarattıklarımın en sevgilisidir. Çünkü O’nun hürmetine Ben’den mağfiret istedin. Tahkika Ben seni af buyurdum. Eğer Muhammed olmasaydı seni halk etmezdim.”[44] Buyurdu.

“Bir rivayette affı mağfiretin için yaptığın münacatında yerler ve gökler ehli akında şefaat istese idin O’nun hürmetine kabul ederdim”[45] buyuruyor.

Bir başka hadisi şeriflerinde:

عَنْ اِبْنِ عَبَّاصْ رِضِيَ اللّٰه عَنْهُمَا قَالَ جَلَسَ نَاسٌ مِنْ اَصْحَابِ رَسُولُ اللّٰهِ صَلّٰى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَنْتَظِرُونَهُ قَالَ فَخَرَجَ حَتّٰى اِذَا دَنَا مِنْهُمْ سَمِعَهُمْ يَتَذَاكَرُونَ فَسَمِعَ حَد۪يثَهُمْ  عَجَبًا اِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَ جَلَّ اتَّخَذَ مِنْ خَلْقِهِ خَل۪يلًا اِتَّخَذَ اِبْرَاه۪يمَ خَل۪يلًا وَ قَالَ آخَرُ مَاذَا بِأَعْجَبَ مِنْ كَلَامِ مُوسٰى كَلَّمَهُ تَكْل۪يمًا وَ قَالَ آخَرُ فَعِسٰى كَلِمَةُ اللّٰهُ وَ رُوحُهُ وَ قَالَ آخَرُ آدَمُ اصْطَفَاهُ اللّٰهُ

İbni Abbas radıyallahu anhumanın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ashabından bazı kimseler O’nu beklemek üzere oturmuşlardı. Sonra Rasuli Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimiz (hanei saadetlerinden) çıktı ve onlara yaklaşınca, birbirleriyle müzakere ettiklerini duydu, konuşmalarını dinledi.

Ashabı kiramdan biri “Allahu Teâlâ’nın, mahlûkatlardan bir Halil-dost edinmesi hayret edilecek şey doğrusu; İbrahim (aleyhisselamı) Halil-dost edindi. Diğer sahabi: “Musa aleyhisselamın konuşmasından daha hayret edici ne olabilir? Allah onunla apaçık konuşmuştur. Bir diğer sahabi: “İsa aleyhisselam Allahu Teâlâ’nın kelimesi ve ruhudur.” Bir diğeride: “Allah’u Teâlâ Âdem aleyhisselamı seçti” dedi. Hadisi şerifin devamında:

 فَخَرَجَ عَلَيْهِمْ فَسَلَّمَ وَقَالَ قَدْ سَمِعْتُ كَلَامَكُمْ وَ عَجَبَكُمْ أَنَّ اللّٰهَ اِبْرَاه۪يمَ خَل۪يلُ اللّٰهِ وَهُوَ كَذَالِكَ وَ مُوسٰى نَجِيُّ اللّٰهِ وَ هَوَ كَذَالِكَ وَ ع۪يسٰى رُوحُ اللّٰهِ وَ كَلِمَتِه۪ وَ هُوَ كَذَالِكَ وَ آدَمُ اصْطَفَاهُ اللّٰهُ وَهُوَ كَذَالِكَ

O sırada Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem çıkageldi. Selam verdi ve şöyle buyurdu:  

“Konuşmalarınızı ve hayretlerinizi duydum. İbrahim aleyhisselam Allahu Teâlâ’nın Halili-dostudur dediniz ve öyledir doğrudur. Musa aleyhisselam Allah’u Teâlâ’nın konuştuğu kişidir dediniz doğrudur. İsa aleyhisselam Allah’u Teâlâ’nın ruhu ve kelimesi dediniz ve öyledir doğrudur. Allah’u Teâlâ Âdem aleyhisselamı seçmiştir dediniz doğrudur. Hadisi şerifin devamında:

 أَلٰا وَ أَنَا حَب۪يبُ اللّٰهِ وَلٰا فَخْرَ

“Bilmiş olun ki Ben Allah’ın Habibiyim fahirlenme yok” yani övünme büyüklenme yok.

  وَ أَنَا حَامِلُ لِوٰٓاءِ الْحَمْدِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلٰا فَخْرَ

“Ve kıyamet gününde livail hamd sancağının hamili benim fahirlenme-övünme yok.”

 وَ أَنَا أَوَّلُ شٰافِعٍ وَ أَوَّلُ مُشَفِّعٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلٰا فَخْرَ

“Ve kıyamet gününde en evvel şefaat eden ve şefaatı en evvel kabul edilen benim fahirlenme-övünme yok.”

 وَ أَنَا اَوَّلُ مَنْ يُحَرِّكَ حِلَقَ الْجَنَّةِ فَيُفْتَحُ اللّٰهُ ل۪ي فَيُدْخِلُن۪يهَا وَ مَعِيَ فُقَارٰٓاءُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰا فَخْرَ

“cennet kapılarının halkalarını en evvel hareket ettiren yani cennet kapılarını ilk çalacak olan benim Allahu Teâlâ bana Cennet kapısını açacak beraberimde olan mü’minleri ve fakirleri Cennete sokacaktır fahirlenme-övünme yok”

 وَ أَنَا أَكْرَمُ الْأَوَّل۪ينَ وَالْآخِر۪ينَ وَلٰا فَخْرَ     

“Ve ben geçmişlerin ve geleceklerin en ekremi en değerlisiyim fahirlenme- övünme yok”[46] buyurdular.

        

 


[1] Bakara suresi 2/253

[2] Bakara suresi 2/253

[3] Necm suresi 53/10

[4] Bakara suresi 2/253

[5] Necm suresi 53/9

[6] İnşirah suresi 94/4

[7] Mevahibu ledünniye c.1.s.493. c.2.s.450 (Osmanlıca baskı)

[8] Âli İmran Suresi, 3/31.

[9] Âli İmran Suresi, 3/32.

[10] Enfal Suresi ayet 20

[11] Nisa Suresi, 4/80.

[12] Tefsirü Hazin c.1.s.405. Mısır

[13] Hulasatul beyan fi tefsiril Kur’an c.4.s.152 (Osmanlıca baskı), tefsirü Hazin c.1.s.405. Mısır

[14] Ramuze’l Hadis, c. 1. s. 81/7. (Değişik bir lafızla).

[15] İbni Hacer el- Askalani Fethu’l-Bari c.4.s.57 Beyrut), Münavi Feyzul kadir c.6.s.297 (Beyrut), Ebul Ala Tuhfetul ahvazi c.10.s.155–196 (Beyrut), Ebul Fadl Askalani Lisanul mizan c.2.s137/594 (Beyrut),

[16] Münavi Feyzu’l-Kadir c.6.s.40. (Mısır), Ebu’l-Ala Tuhfetu’l-Ahfazi c.7.s.371 (Beyrut), İmamı Celaleddin es- Suyuti Fethu’l-Kebir c.3.s. 143 hadis no. 11279 ve c.3.s. 372 hadis no 14205 (Beyrut)

[17] Sahihi Buhari c.5.s.1949 hadis no. 4776 (Beyrut). Sahihi İbni Hıbban c.1.s.190 hadis no. 14 (Beyrut).  İmamı Celaleddin es- Suyuti Fethu’l-Kebir c.3.s.143 hadis no 11287, c.1.s.235 hadis no. 2563 ve c.3.s.80 hadis no. 10545 (Beyrut)

[18] Ramuze-l-Ehadis c.1.s.92/1.

[19] Kenzü’l-İrfan 1001 Hadis, s. 117/749.

[20] Süneni Beyhakiyyu-l-Kübra c.6. s.26/10909 (Mekke), Müsnedi Ebi Ya’la c.13. s.293/7307 (Dımışk). İmamı Celaleddin es- Suyuti Fethu’l-Kebir c.3.s. 120 hadis no. 11006

[21] Ramuze’l-Ehadis–2/502–10-Nolu hadis

[22] Ruhu’l-Beyan tefsiri c.3.s.343,  Mecmau’l-Adab s.36 (Osmanlıca baskı)

[23] Enbiya Suresi 21/107

[24] İsra 17/70

[25] C.sagır muhtasarı 3/14–2751 nolu hadis değişik bir lafızla İbni Adiyyi’nin El kâmilinden.

[26] Buhari Rikak, 38, Câmiu’s-Sağir Muhtasarı, c. 1, s. 469/1003 (2: 240/1752), İmam Nevevi 40 Hadis, s. 84/38.

[27] Nur suresi 24/63

[28] Hulasatu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an c. 10.s.377. Ayrıca Tefsiru İbni Kesir, Tefsiru Taberi ve Tefsiru Celaleyn’e bakınız.

[29] Mevahibü ledünniye c.2.s.45 (Osmanlıca baskı), Sahıhi İbni Hıbban Hadis no: 6465 (Beyrut), Süneni Tirmizi Hadis no: 2434 (Beyrut)

[30] Mevahibü ledünniye c.2.s.45 (Osmanlıca baskı), İmamı Fahreddin Razi Tefsirü Kebir 2/454

[31] Levâmiu’l-Ukûl Şerhu Ramuze’l-Ehadis c.4.s.589, Hatıb el Bağdadi Tarihül Bağdad c.3.s.192 (Beyrut)

[32] Ali İmran suresi 3/110

[33] İmamı Kastalani Mevahibü ledünniye c.1.s.473 (Osmanlıca baskı), Hâkim el- Müstedrek ala’s-Sahıhayn c.2.s.381/3335 (Beyrut), Tabarani el- Mu’cemu’l-Kebir c.11.s.239/11610

[34] Levâmiu’l-Ukûl Şerhu Ramuze’l-Ehadis c.2.s.165

[35] İsra Suresi, 17/79.

[36] Duha Suresi, 93/5.

[37] Ali İmran 3/81

[38] Mevahibu ledünniye c.2.s.58 ve c.1.s.461 (Osmanlıca baskı), Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 6/429–432.

[39] Fethu’l-Kebir c.1.s.29/169 (Beyrut)

[40] Hâkim el Müstedrek ala-s-Sahîhîn c.2. s.671/4227 (Beyrut)

[41] Ferâidu’l-Fevâid fi beyani’l-Akaid s.107 (Osmanlıca baskı), Mevahibi Ledüniye c.1. s.13.

[42] Şerh ve tercümei delaili Abdulkadir s.152, Mecmuatu’l-Ahzab, Tefsiru Ruhu’l-Beyan, Siretü Halebî İnsanu’l-Uyun c.1.s.253 (Mısır)

[43] Deylemi El Firdevsü bi Me’sûru-l-Hıtâb c.5.s.227/8031(Beyrut)

[44] Hâkim el Müstedrek ala-s-Sahîhîn c.2. s.672/4228 (Beyrut), Tabarani el Mu’cemu-l-Evsat c.6. s.313/6502 (Kahire), Mevahibu ledünniye c.1. s.12 (Osmanlıca baskı).

[45] Mevahibu ledünniye c.1. s.12 (Osmanlıca baskı).

[46] Süneni Tirmizi Menakıb hadis no: 3616, Darimi Mukaddime 27

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>