ZUHRU AHİR - (Zuhurâtı Izhârı'l-Vakf-ı Güneş 2.cilt)

ZUHRU AHİR

 

Cuma Namazı farz-ı ayndır. Hiçbir şey ile geri kalmak olamaz. Madem ki, cemaat vardır, kendinde bir özür yoksa gitmelidir. Özrü şer’i olur ise, gitmez. Cuma namazı imamdan başka en az üç kişi ile kılınır. Yani imamdan başka üç erkekten noksan olmamak lazımdır. Hutbe okumak farzdır. Kılınan evvel sünnetler ve son sünnetler, bunlar öğle namazı tertibinde kılınmalıdır ve zuhru ahir niyeti ile kılı-nan dört rekat namaz konusunda dedi kodu çok biz bulduğumuz ve aldığmız kaynakları göstereceğiz.

Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam ilmihal kitabında 165. sahife imamamların ictihadına göre yazdığı izahatları zuhri ahir namazını ev-la olan farz gibi değil sünnet namazları gibi kılınması daha evladır buyuruyorlar.

İkinci kaynak fıkıh üzerinde Halebi Sağir Tercümesinin (Osman-lıca baskı) 367. sahifesinde zuhri ahir namazı hakkındaki izahatları zuhri ahir niyeti ile kıldığı namazı sünnet namazları gibi kılınmasını evla buyurmuşlar. Yani dört rekatta dördünde de elhamdan sonra zammı sureler ile kılınması evla görülmüştür.

Üçüncü kaynak İbni Abidin fıkıh kitabındaki Cuma bahsinde zuh-ri ahir hakkındaki izahatları onda da aynen zuhri ahir niyeti ile dört rekat kılınan namazı sünnet gibi dört rekatında da elhamdan sonra zammı sureler ile kılınması evla görülmüştür.

Şeyhimiz Bilal Baba Hazretlerinin ağzından işittiklerim nafile na-mazlar farz namazların eksiğine sayılır. Öyleyse zuhri ahiri nafile na-maz gibi kılınır ise nafilelerde farzın eksiğine sayılmaya daha müna-siptir.

Her rekatta zammı sure ile tahiyyatta Allahümme salli ve barik, tahiyyattan kalkınca, subhaneke okur. Nafileler bu şekilde kılınır.

Çünkü Cuma namazı sahih kabul oldu ise geri kılınan namazlar nafile oluyor. Cuma şartları dahilinde sahih ve kabul olmadı ise zühri ahir niyeti ile kılınan dört rekat namaz o günkü öğle namazının far-zının yerine kaim olur. Zühri ahir nafile gibi kılınırsa farzın eksiklerinin yerine nafile gibi kılmak daha afzal buyurdular. Farzların eksiği de nafilelerle tamamlanacağına dair hadisi şerif de kitabımızda yazıldı.

Yine Hadisi şerifi kaynak delil gösteriyoruz. İmdadu-l-Müslimin kitabının 247. sahifesinde farzın noksanları Cenab-ı Hak’kın büyük bir fazlı ve keremi ile nafile namazlar ile ikmal edeceğine, tamamla-nacağına dair hadisi şerif. Hadisi şerifin Arapça metni on satır uzun bir hadistir. Mealinden yine biraz söyleyelim.

Yani “Ümmetim üzere Cenab-ı Hak’kın evvele farz kıldığı beş vakit namazdır. Yarın mahşerde huzuru ilahiyeye götü-rülen yine beş vakit namazdır. Yevmi mahşerde evvela beş vakit namazdan sual olunur. Her kim ki bu beş vakit namaz-lardan bir kısmını kılamayıp zay etti ise Cenab-ı Hak melaikei kirama hitaben bakınız bu kulumun nafile namazını bulur-sanız farzın eksik noksan olanını nafileler ile tamam ediniz. diye emr eder.

Sonra yine bakınız kulumun ramazandaki orucuna bir miktarını zay etmiş noksan bırakmış ise nafile orucuna bakın bulur iseniz nafile oruçla farz orucun noksanını ikmal ediniz deyu emir eder.

Yine Cenab-ı Hak nazar edip bakınız. Kulumun zekattan zay ettiği noksanı var ise sadakasına bakınız. Sadakasını bu-lur iseniz sadakası ile zekatın noksanını ikmal ediniz. Deyu emir eder.

Bu minval üzere nafile ibadetler farzlara zammedilmekle farzların eksikleri tamam ve ikmal ediliyor. Bu ise Cenab-ı Hak’kın kullar üzerine bir büyük rahmeti ilahiyesi ve adeleti sübhaniyesidir.

Eğer çok ziyade nafile ibadet bulunursa farzın mizanına bırakılıp sahibine mesrur olduğu halde cennet dahil ol deni-lir. Eğer nafilelerden ziyade bulunmaz ise farzları da noksan eksik ise zebanilere bunu cehenneme atınız deyu emir olu-nunca cehenneme atarlar. El ıyazü billahi teala.

Şu halde insan aklını başına alıp halı hayatında iken hem kaza borcunu ikmal etmeye çalışıp hemde nafile namazlara ve ibadetlere devamla gayret etmelidir. Bu Cenab-ı Hak’kın insanlar üzerine bir lüt-fu keremidir ki nafile namazları ile ve nafile ibadetleri noksan olan farzların yerine kabul ediyor. Şu halde ikindi ve yatsı namazlarının sünnetlerini ihmallık yapıp terk etmemelidir. Madem ki farzın noksan-larını ve eksiklerini nafile namazlar, nafile ibadetler ile ikmal ve ta-mam edileceği hadisi şerifle sabittir. Vaadı ilahiye haktır.

Bu delillere karşı bizler bize danışanlara diyoruz ki mümkün mertebe hem kaza namazınızı kılın, tamamlamaya çalışınız. Hemde sakınınız nafile namazları terk etmeyiniz. Bu kadar vaadlar vardır. Hem de farzlar ile beraber nafilelere de devam edilirse o zaman Allah ile kulun arasında yakınlık dostluk sevgi başlar.

اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ بِرَحْمَت۪ى وَاقْتَسَمُوهَا بِقَدَرِ اَعْمَالِكُمْ

Hadisi kudsisi bu ma’naya şahidi adildir.

Yani “Cennete Benim rahmetimle giriniz ve ondaki ma-kam ve deracatı amelleriniz miktarı taksim ediniz.”[1]demek-tir.

Yani cennete amelle girilmez ancak Allah’ın lütfu ihsanı rahmeti ile girilir. Fakat cennetteki makam derecesi insanların dünyada iken yaptıkları ihlaslı amellerine göre dereceleri nurları ona göre olur.

Bu kaynaklara göre din kardaşlarımız Allah yolunda hakiki yoldaşlar bu zuhri ahir konusunda cidal münakaşa şöyledir böyledir diye münakaşa etmiyelim. Bir hadisi şerif üzerinde itikadlarımızı dağıtmayalım. Birleştirelim. Hadisi şerif:

اِنَّمَاالْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

Bütün ameller niyet karşılığında makbule geçer.”[2]

Niyetimizde, Allah’ın rızası ve ibadetlerimizden razı olması zannı ile yapalım. Niyetler ne kadar halis insan o kadar selamettedir. Niyet-ler ne kadar fasittir. İnsan o kadar mel’amettir.

Bu Hadisi şerife göre bir kısım insanlar kafadan kendileri icti-hatlarına göre çekinmeden konuşuyorlar. Zuhri ahiri kendileri kılmıyor kılanlara da mani olup kıldırmıyorlar. Nafile namazları farz borcunuz var ise boşuna nafile kılmayınız kabul olmaz diyenler var. Beş vakit namazlarda sünnetleri kılmayınız farz borcunuz var ise ona niyet edin. Sünnet yerine farz borcunuzu kılın. Diyenler var. Bunu diyenlere soruyorum. Bu insanları şu namaz nafiledir kılmayınız kabul olmaz. Zuhri ahir kılmayın diyenler. Bir kısmı zuhri ahiri farz gibi kılın, nafile gibi kabul olmaz diyenler var.

Allah’a ibadet, zikrullah edenleri şaşırtmayın. İbadet sevgisinden alı koymayın. Hayır bir işe, ibadetlere yönelmiş olanları ibadetlerinden alıkoymayın. Keskin karar verip kabul olmaz kararını vermeyiniz. Bi-zim itikatımızca gerekse nafile namazlar, gerekse cumadaki kılınan sünnetler, zuhri ahir niyeti ile kılınan namaz, gerekse beş vakit farz namazların evvel ve sonraki sünnetleri, gerekse senede belli leylei kadir gerekse berat gecesi gerekse mirac gecesi gerekse teravih namazlarına devam edip kılanlara Allah’tan korkarak, kılmayınız. Borcunuzu ödeyiniz. Borç olunca nafileler kabul olmaz demeye Al-lah’tan çok korkuyoruz. Çünkü Kur’an’ı Kerimde Alak suresinde 9-10. Ayeti kerimesinde

أَرَأَيْتَ الَّذ۪ي يَنْهٰى* عَبْدًا إِذَا صَلّٰى

“Yani gördün mü şol fena kimseyi ki o fena adam namaz kılan kulumuzu namazdan bile men eder.”

Bu ayeti kerimeye karşı namaz kılan kimselere namaz kılmayınız diye onlara mani olmayınız.

Gerekse zuhri ahir namazını farz gibi kılmaya alışıp öğrenmiş o-lanlara mani olmuyoruz. Gerekse sünnet gibi duymuş öyle devam edenlere böyle kılmayın kabul olmaz diye Allah’tan korkarak mani ol-muyoruz. Gerekse nafile gibi kılmayı duymuş öyle devam ediyor. Böy-le olmaz farz gibi kılacaksın diyemiyoruz. Çünkü niyet önemli hangi tarif üzerinde kılarsa kılan kimse Allah’a karşı zannı ve niyeti kabul olmasını Allah’tan kabul niyeti ile kılar ise inşeallah Cenâb-ı Hak’ta o namazları sair ibadetlerini kabul eder geri çevirmez. İnşeallahu Teala. Buraya şu hadisi kudsiyi yazmamız münasip düştü. Cenab-ı Hak Teala ve Tekaddes Hazretleri hadisi kudsisinde şöyle buyuruyor ki:

اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْد۪ي ب۪ي

Anlamı: “Kulum bana karşı zannını nasıl tutar nasıl umar ise öyle olur.”[3]

Bana inanç zannı umması çok kuvvetli olur ise öyle kuvvetli ya-parım. O iş öyle kuvvetli olur. Zannı tevekkülü gevşek, tereddütlü o-lup, kabul olmaz zannını tutarsa zannı gibi olur. Bana zannını um-masını tereddütsüz umar benim yapacağıma tamamen inanıp, güve-nip bana kuvvetli zannını bağlar, bekler ise umup beklediği gibi olur. Zannı çok zayıf olmaz, olamaz zannında olanların işleri de olmaz. Noksanda kalırlar. Talak suresi 3. ayeti kerimesi de bu konuları te’yid ediyor ki:

قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْراً

Anlamı: O Allah’u Teala bütün her şeyleri yapmaya gücü yeter kadir muktedirdir. Kulların hakkında yapacağı işler kulların Allah’a inanç, itikadları ve zanları ne derecede ise onun miktarı kadar yapar. Allah’a zannı güvenci inanç itikadı ve terddütsüz umudu zayıf ise zayıf olur. İnancı zannı yoktur hiç olmaz. Zannı itikadı güvenci tevekkülü tereddütsüz umudu çok kuvvetli ise kuvvetli olur. Zayıf ise zayıf olur. Hiç yok ise hiç olmaz. İşte hadisi kudsinin mealinde ben kullarımın zannındayım. Nasıl zan eder ise öyle olur. Zannını kuvvetli tutar zannı gibi olur. Zannı zayıf olamaz, olmaz zannında ise olmaz.

Farz borcu olanlara nafile kılmayınız farz borcunuzu ödeyiniz. Borcunuzu ödemeden nafileler kabul olmaz diyenler farz borcunuz varsa sünnetleri kılmayınız sünnet yerine kaza farz borcunuzu niyet edin diyenler bunların hepsi insanların kafasını zihnini sarsıltıyorlar.

Zihin bozucu kafa karıştırıcı, cesaretle namazınız kabul olmaz. Farz borcunuz var iken nafile kılmayın, kabul olmaz diyen okumuş-lara, hocalara, bu konuları kitaplara yazanlara cevaplar. Sizler bu namazlar kabul olmaz emrini kimden aldınız. Kul ile Allah’ın arasına girip Allah’ın kullarını Allah’ın nafile ibadetlerinden bu kadar zikrullah olmaz. Kur’an’da zikrullahta yoktur diye Allah’ın kullarını Allah’a ibadet namaz zikrullahtan alıkoyup soğutuyorsounuz. Bu yaptığınız fiillerden, kulları ibadet, nafilelerden, çok zikrullah etmekten alı koyduğunuzdan dolayı bir mükafât mı, bir ikramiye mi alıyorsunuz? Yoksa korkusuz bunların ibadet, zikirlerine mani olduğunuzdan dolayı Allah’ı gücendirip, Allah sevgisinden, muhabbetinden mahrum kalanlardan mı oluyorsunuz? İyice düşünmeden kabul olmaz diye Allah’tan korkma-yarak kendi yanlış inancınıza göre fetva veriyorsunuz.

Farz borcu olan nafile kılamaz kabul olmaz diyenlere hem kay-nak, hem cevaplar, nafile namazlar ve nafile ibadetler farzların eksik-lerini nafileler ile tamamlanacağına uzun hadisler kaynakları ile yazıl-dı. Tekrar bu yanlış ictihatçılara farz borcu olanlar nafile kılmasınlar borcunu ödesinler. Borcunu ödemezse kabul olmaz diyen okumuşlara ve hocalara cevaplar.

Ramazan ayı girince hocam cemaatın önüne durup cemaata te-ravih namazını kıldırıyorsun. Arkandaki cemaatın hepsi farz borçlarını ödemişler mi? Farz borçları var iken önlerine durup imam olup cemaatla teravih namazını kıldırıyorsun. Teravih namazı nafile sünnet değil mi? Farz mıdır? Bu iddiada olanlara soru.

Hocam kılınan teravih namazları, sair nafile kılınan namazlar, belli mübarek gecelerde kılınan nafile namazlar ve her beş vakit kılınan farz namazların evvelindeki kılınan sünnetler ve farzdan sonraki kılınan sünnetler hocam bu namazlarada mı kabul değildir cevabını vereceksiniz? İşte bu yekün nafile namazlar ve beş vakit farzın evvelinde ve sonunda kılınan senin kabul değildir dediğin namazların yekün hepsi Cenab-ı Hak’kın lütfu keremi ile farz namaz-ların eksik, noksanlarını bu nafileler ve kılınan sünnetler ile tamam-lanacağına dair kaynağı ile hadisi şerifler kitaba yazıldı. Dikkatli olu-nuz okuyunuz kafadan ictihatınıza göre kabul olmaz diye fetva ver-meyiniz. Bozuk mezheplerin yanlış ictihatçıların sapık itikatlarına bağlanmayınız. Konumuzda dedik ki niyet konusu hadisi şerifte:

اِنَّمَا الْاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

Anlamı: “Her işler Allah indinde niyet karşılığında geçerli-dir.”

Saydığımız nafile namazları kılanlar, zuhri ahir namazını gerekse farz gibi, gerekse sünnet gibi, gerekse nafile sünnet gibi kılanlar, Cenab-ı Hak’tan tereddütsüz kıldığı namazını, ibadetini kabul olaca-ğına keskin kabul olur niyeti ile kılınır ise inşeallah niyet karşılığında Cenab-ı Hak lütfu keremi ile hepsini de kabul eder. İnşeallahu teala.

Musa aleyhisselam bir yolculuk esnasında orman kenarında bir çeşme, orda abdest alıp namaz kıldı. İstirahat için bir gölgeye biraz oturdu. Arkadan bir yolcu geldi. O da oturup çeşmeden abdest alıp namaz kıldı. Namazdan sonra ormandan bir odun kesti yere çakacak tarafını sivrildip yere çaktı ki niyeti o suyun başına gelenlerden hay-vanı olan olabilir. Hayvanını bu kazığa bağlar kendisi rahat eder. Niyeti ile kazığı yere çakıp gitti.

O gittikten bir müddet sonra arkadan bir yolcu daha geldi. O da çeşmeden abdest alıp namaz kıldı. Kalktı. O yere çakılan kazığın yanı-na geldi. Bu da bu kazık buraya yanlış çakılmış. Hayvan yatıp bele-nebilir. Hayvanın karnına saplanabilir. Veyahut gece yolcu gelebilir. Âma gelebilir. Onların ayaklarına dolaşıp, yıkılıp bir tehlike olmasın diye o da kazığı çekip ormanın içine attı. Yoluna devam edip gittikten bir müddet sonra Cenâb-ı Hak Teala ve Tekaddes Hazretleri Musa aleyhisselam’a bu iki adamın hallarını bildirdi. Ya Musa kazığı iyi niyet ile çakan kimseyi de mağfiret ettim. İyi niyet ile kazığı söküp atanı da mağfiret ettim. Buyurdular.

Bakınız iyi halis niyet karşlığında kazığı çakan da çekip atan da affı mağfirete uğradı. Niyet karşılığında mükafat aldılar. Afva uğra-dılar. İbadetleri de böyle iyi niyetle yapanlar, Cenab-ı Hak’tan iyilik umanlar, niyet karşılığında amelleri kabul olur inşeallah. Öyleyse bu Allah’a yönelip çok zikrullah edenleri, çok nafile namaz kılanları, Al-lah’ın rızasını, aşkını, sevgisini umarak, Allah’a böyle ibadet yolunda çalışanları, bu hayır yollarından alıkoymayın. Allah’tan çok korkup ha-yır işlere ve ibadetlere oldu, olmaz diye onları Allah’ın ibadetinden, Al-lah’ın zikrinden, sevgisinden alıkoymayınız vesselam. Tekrar konu-muza dönelim. Konumuz Cuma namazı idi. Hadis-i Şerif:

Esamet ibni Zeyd radiyallahu anh’dan:

مَنْ تَرَكَ الْجُمْعَةَ ثَلٰاثًا مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ كُتِبَ مِنَ الْمُنَافِق۪ينَ

Yani, “Bir kimse özürsüz üç Cuma namazını birbiri ardın-dan terk eylese, münafık zümresinden yazılır.”[4]

Cuma namazı boynuna farz olan kimseler, birincisi sıhhati yerin-de olup, marazı ve zayıfı olmamak, hür olup, kimsenin kölesi olma-mak, erkekliği muhakkak olmak, gözü görüp, âma olmamak, yürüme-ye kadir olup, kötürüm veya ayaksız olmamak veya şiddetli yağmur veya bir şeyden korkup veya bunların misli namaza mani bir özür bulunmamaktır. İşte böyle şer’i bir özrü olmayanların Cuma namazına gitmesi farzdır. Böyle şer’i özürler olursa, gitmez.

Bazıları Cuma günü zuhru ahiri kılmıyorlar halbuki bir vakit namazı bile bile terk eden kimseye seksen yıl azap var bizim mez-hebimiz İmamı Azam Ebu Hanife itikatta mezhebimiz ehli sünnet velcemaat mezhebidir bunun ikisi de diyor ki Cuma namazı onaltı rekattır. Bunu temamen kılmak lazımdır kılmayan kimse azaba müstehak olur bazı vahhabi meşrep hocaların sözlerine bakıp cu-manın zuhru ahirini kılmayanlar bir vakit namazı eksik kıldıkları için seksen yıl azap görecekdir. Bunların zuhru ahir kılmadıklarının bahanesi şudur. Cuma namazı o vaktin öğle namazının yerine geçti-ğinden kılmıyoruz derler halbuki öyle değildir.

Cuma namazının kabul olduğu ne malum cumanın şartlarından-dır ki bir vilayette bir camideki namaz kabuldur geri kalan camilerdeki Cuma namazının şartlarından bir camide kılınması lazım demişler, imamların hükmü kararı böyledir. Bir vilayette o vilayetin yöneticisi hükümet reisi kim ise o kıldıracak veyahut hükümetin tayin ettigi hoca kıldıracak. Bir vilayette otuz cami var ise otuzunda da Cuma namazı kılınıyor ise bunun hangisi evvel Cuma namazını kılıp bitirdi ise onunki kabul olur.

İkinci Cuma namazı kılınan yerde çarşı pazar lokanta, otel, emniyet kuvveti asayiş mal ve can güvenligi hepisi temam olmalıdır bazı köylerde veya böylesi emniyet kuvvetinin bulunmadığı yerlerde küçük kazalarda Cuma namazları kılınıyor bunların hangisine sahih diyelim hükümet kuvvetinin en işlek yerinde Cuma namazı sağlamdır. Bir kimse eğer Cuma namazının zuhru ahırını kılarsa eğer Cuması tamamsa o kıldığı zuhru ahır namazı nafile yerine geçer. Eğer cuma tamam değil ise o günün öğle namazını ödemiş olur farzı eda etmiş olur. Eğer bu zuhru ahiri kılmazsa Cuma de sahih değil ise seksen yıl azap çeker bu yanlış görüşlü bozuk mezhepli insanların sözlerine bakmamalı. Allah bu bozuk mezheblilerin şerrinden ümmeti Muham-med’i muhafaza etsin amin ya Muin. Veselamun alel mürselin vel-hamdulillahi rabbil alemin.

Alim ülema hoca meşayıh, yani insanlar içinde yol gösterici gibi görükenler, cuma namazının, imamlarımızın kavli, İmamı Azam, İmamı Muhammed, İmamı Yusuf hazretlerinin kavilleri, İmamı Şafii vesair imamlarımız, ehlullah, alim, ülamalarımız, cuma namazının zuhru ahirini kendileri kılmışlar, kılınmasını da şart koşmuşlar.

Zuhru ahiri kılmayanlar, kılanlara da mani olanlar, hangi imam-lara uyup izahat alıyorsunuz. Bu ümmeti Muhammed Cuma günü onaltı rekat namaz kılarlar ise, sizler de mani olup zuhru ahiri kıldır-maz iseniz, burada ne kazancınız ne ticaretiniz var. Bunları alıko-yuyorsunuz? Söylenen şartlar dahilinde Cuma namazı tamam olmaz ise, siz de zuhru ahiri müslümanlara kıldırmaz iseniz bunların günah, veballarını, nasıl cesaretle yükleniyorsunuz? Bunlar zuhru ahiri kılarlar ise, sizin ne zararınız var, kıldırmaz iseniz Allah Resulullah yanında bir büyük şeref mi, ticaret mi elde ediyorsunuz.

Bütün imamların, ehlullah olanların sözlerini, itikatlarını kabul et-miyorsunuz. Allah kafanızı ayıktırsın. Müslümanların kafa zihinlerini bozmaktan Allah’a sığınınız, korkunuz serbest olmayınız. Buna dair ayeti kerime gösterilecektir.

أَرَأَيْتَ الَّذ۪ي يَنْهٰى* عَبْدًا إِذَا صَلّٰى

“Yani gördün mü şol fena kimseyi ki o fena adam namaz kılan kulumuzu namazdan bile men eder.” [5]

Namazdan halkı men eden insanlar bu ayet Allah kelamı olup Allah’ın kelamını hiçe sayan kimseler nasıl bir o Allah kelamı olan ayetini hiçe sayanlar Allah indinde nasıl bir ceza-ya azaba düşeceklerini kendiler tekrar tekrar düşünsünler Müslümanların evvelden beri mezhep sahibi olan imamla-rımızın ekseriyetle ülemalar bu şekilde Cuma namazını onaltı rekat kılınmasını münasip görüp kılınsın diye hep birlikte karara geçmişler.

Onaltı rekatın dört rekat evvel sünneti, iki rekat Cuma-nın farzı, dört rekatta son sünneti niyeti ile kılınır. Dört de zuhri ahir, iki de vaktin son sünneti niyeti ile iki rekat kılınır.

Yukarıdaki ayeti kerimeye göre namaz kılan kimselere kılmayın, şu olur, böyle olmaz diye, Allah ile kulun arasına girmeyiniz, onlar Al-lah’a halis niyet ile kılıyorlar. Cenâb-ı Hak da kabul eder, niyetlerine karşı mükafatını verir. İnşallahu teala. Bu ayete karşı hiçbir kimse namaz kılan kimseye mani olmasın.

Bir Hadisi şerifte de:

إِنَّمَاالْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ

buyuruyor. “Bütün ameller niyet karşılığında makbule ge-çer.”[6]

Ümmeti Muhammedin kafasını bozmayınız. Allah’tan, Resu-lullah’tan utanıp korkunuz. Dikkatli, terazili, Allah’tan korkaraktan konuşunuz. Vesselam.

Velhasıl bu surette kılınması ihtiyata muvafık olduğundan ekseri ülamaca bu şekilde kılınması uygun görülmüştür. Hanifi, Şafii, dört mezhep ülamasının ekseriyette kararları bu zuhru ahirin kılınması yönünde birleşmişlerdir.

İtiraz edenler Halebi Tercümesine, İbni Abidine ve Ömer Nasuhi BİLMEN’in İlmihaline bakabilirler. Zuhru ahir namazını kabul etmeyip itiraz edip kılmayanlar. Kılanlara da mani olanlar bunlar ya vahhabi mezhebinin adamlarıdır ya da bilmeyerek Vahhabi itikatına bağlanmış yanlış itikatından kendiside vahhabilerden olmuş olanların itirazlarıdır. Çünkü vahabi mezhebinde olanlar Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini kılmazlar. Kimse kimseye şefaat edemez itikatındalar. Talkın vermezler. Bir kısım yeni türeyenler imamlık ya-panlardan cenaze namazı da kılınmaz diyenler var. Bunların sözleri ile amel yapılmaz sözlerine itibar yoktur. Ayeti kerimelere bile kendiler hoşuna arzusuna gelen yeri okur söylerler diğer kendilerinin hoşuna gelmiyenleri kapatırlar söylemezler.

Vahhabi mezhebi ehli sünnetin dışındaki olan dalalet fırkasından bir tanesidir. Sebebi ise bunlar sevgili Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e ve onun yaptığı bütün sünnetlerine kıymet ver-mezler. Ve sünnetlere riayet edip uymazlar.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında yanlış zühümleri şöyle derler ki padişahtan bize bir posta mektup getirdi. Mektubu okuduk padişahın ne demek istediğini anladık. Mektubu ge-tiren postanın ne gereği kaldı. Postanın yaptığı işin ne gereği kaldı derler.

Böyle misal verirler ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bi-ze Allah’tan bir kitap getirdi. Allah’ın o kitapta ne emrettiğini ne de-mek istediğini okuduk. Anladık. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e, O öldü gitti onun ne gereği kaldı ve yaptığı sünnetin ne ge-reği kaldı derler. Bunların konusunda çok uzatmadan keskin bir kay-nak delil getirilecek inşallahu teala.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Ayet meali: “Ya Habibim kullarıma haber ver onlara de ki eğer siz Allah’a sevilmek Allah’ı da sevmek istiyor iseniz Ba-na tabi olun de Allah da sizi sevsin günahlarınızı mağfiret etsin.”[7]

Yine ayeti kerime.

قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ

“Ya Habibim kullarıma haber ver ki Allah’a itiaatınız na-sıl ise onun Resulüne de itaatınız aynı olsun. Eğer yüz çevi-rirseniz şüphesiz Allah kafirleri sevmez.”[8]

Bu ayetin mealinde Cenâb-ı Hak Teala Hazretleri kendisine itaat etmeyi Habibine itaat etmekle beraber müsavi edilmesini emir buyu-ruyor. Vahhabi mezhebine takılı, bağlı olanlar biz Allah’a Allah’ın emri-ne bakarız. Diyenler bu ayete tekrar tekrar bakınız. Bu ayet Allah’ın emri değil mi? Kimin emri diyorsanız gösteriniz. Habibine itaat etmeyi kendisine itaat etmekle beraber müsavi buyuruyor.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e, Allah’tan bize bir kitap getirdi. Onu da anladık okuduk biz Allah’ın emrine bakarız. O da öldü gitti kendinin ve yaptığı sünnetin ne gereği kaldı diyenler bu sapık dalalet fırkasına bağlı olanlar siz Allah’ın hangi ayet emirlerine itaat edersiniz. Hoşa giden ayetleri söylersiniz. Hoşunuza gelmiyen a-yetleri kabul etmez misiniz. Bu ayetleri kabul etmiyor iseniz. Allah’a ne yönde itaat ediyorsunuz. İkinci Vahhabi inançları bir ölü ölünce öldü gitti. Onun bir şeyden haberi yoktur diye talkın vemezler. Ve talkın verenlere de mani olurlar. Vahhabiler yanlış itikatları hiç kimse kimseye şefaat edemez Peygamber de şefaat edemez derler. Öldü gitti derler onun ravzasına ziyarete gelenlerden bir Müslüman bir aşka gelip meded ya Resulallah dese onu küfüre vardı katili vaciptir diye hüküm verirler.

إِنَّ الْمَيِّتَ لَيَعْلَمُ مَنْ يَغْسِلَهُ وَمَنْ يُكَفِّنَهُ وَمَنْ يُدْلِيَهُ ف۪ي خُضْرَتِه۪

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadisi şerifin mealinde “Bir Meyit kendini tahta üzerinde yıkıyanı bilir, ke-fene saranı bilir, mezar kenarında mezarın içine kimler indirir onu bilir”[9] buyuruyor.

Bunların yanlış itikatları ayet ve hadislere muhalif düşer. Şefaat hakkında Ayet-i Kerime’de buyuruluyor ki;

يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا

Yani “Nas mahşere davet olunup, toplandığı günde hiç asiye şefaat menfaat vermez. İlla Rahman Teala’nın şefaata izin verdiği ve şefaat için sözüne razı olduğu, yani Allah’ın sevdiği ve razı olduğu kimsenin şefaati menfaat verir.” [10]

Tekrar konumuza dönelim konumuz Cuma namazı idi.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hicretleri za-manında Medine’ye yakın bulunan “Salim İbni Avf” yurdunda “Rauna” denilen vadi içinde “Beni selim Mescidinde” ilk Cuma hutbesini okumuş ve ilk Cuma namazını kıldırmıştır.

Cumanın farziyyeti; kitap, sünnet, icma-i ümmet ile sabittir. Onu inkar eden kafir olur. Terki caiz değildir. Cuma namazının kitap ile sabit olmasının delili; Allahu Teala (c.c.)'nın:

يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

“Ey iman edenler, Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ın zikrine koşun.”[11] kavl-i kerimidir.

Burada Allah'ı zikirden murad Cuma Namazıdır. Sünnet ile sabit olmasının delili; Cabir radıyallahu anh 'dan rivayet olunan:

 خَطَبَنَا رسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يٰٓا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُٓوا إِلٰى بَارِئِكُمْ قَبْلَ أَنْ تَمُوتُوا وَتَقَرَّبُٓوا إِلَى اللّٰهِ بِالْأَعْمَالِ الصَّالِحَةِ قَبْلَ أَنْ تَشْغَلُوا وَاعْلَمُٓوا أَنَّ اللّٰهَ تَعَالٰى كَتَبَ عَلَيْكُمُ الْجُمُعَةَ ف۪ي يَوْم۪ى هٰذَا ف۪ي شَهْر۪ى هٰذَا ف۪ي عَام۪ى هٰذَا ف۪ي مَقَام۪ى هٰذَا فَمَنْ تَرَكَهَا تَهَاوُنًا بِهَٓا أَوِاسْتَخْفَافًا بِحَقِّهَا وَلَهُ إِمَامٌ جَٓائِرٌ أَوْعَادِلٌ أَلٰا فَلٰا جَمَعَ اللّٰهُ شَمْلَهُ أَلٰا فَلٰا صَلٰوةَ لَهُ أَلٰا فَلٰا زَكٰوةَ لَهُ أَلٰا فَلٰا صَوْمَ لَهُ إِلّٰا أَنْ يَتُوبَ فَمَنْ تَابَ تَابَ اللّٰهُ تَعَالٰى عَلَيْهِ

“Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize ilk hut-belerini irad ederek: “Ey in­sanlar ölmeden önce yaratıcınıza tövbe ediniz, meşgaleden önce iyi amellerle Allah'a yakın olun. Bilmiş olun ki Allahu Teala Cuma’yı size bu günde, bu ayda, bu senede benim şu makamımda farz kılmış­tır. Artık her kim başında zalim yahut adil bir imam olduğu halde Cuma’yı hakir görerek veya inkar ederek kılmazsa, Allah onun iki ya­kasını bir araya getirmesin. İyi bilin ki tövbe edinceye kadar, o kim­senin namazı, zekatı, orucu yoktur. Tevbe edenin, tövbesini Allah ka­bul eder.”[12] hadis-i şerifidir. Ve yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

اَلْجُمُعَةُ حَقٌّ وَاجِبٌ عَلٰى كُلِّ مُسْلِمٍ ف۪ي جَمَاعَةٍ إِلّٰا أَرْبَعَةً عَبْدًا مَمْلُوكًا أَوِامْرَأَةً أَوْصَبِيًّا أَوْمَر۪يضًا

“Cuma, cemaatle her Müslüman üzerine vacib olan bir haktır. Ancak dört sınıf müstesnadır: Köle, kadın, çocuk, has-ta.” [13] buyurmuşlardır. Yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

مَنْ تَرَكَ ثَلَاثَ تَهَاوُنًا جُمَعٍ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قَلْبِه۪

“Kim özürsüz bile bile üç Cuma’yı kılmazsa, Allah onun kalbini mühürler.”[14] buyur­muşlardır. Yine Peygamberimiz sallalla-hu aleyhi ve sellem:

مَنْ تَرَكَ ثَلٰاثَ جُمُعَاتٍ مِنْ غَيْرِ عُذْرٍ كُتِبَ مِنَ الْمُنَافِق۪ينَ

“Kim özürsüz olarak üç Cuma’yı terk ederse münafık-lardan yazılır.”[15] buyurmuşlardır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

مَنْ تَرَكَ ثَلٰاثَ جُمَعٍ مُتَوَالِيَاتٍ فَقَدْ نَبَذَ الْإِسْلٰامَ وَرٰٓاءَ ظَهْرِه۪

“Kim peşi peşine özürsüz bile bile üç Cuma’yı kılmazsa, İslamiyet’i arkasına atmış olur.”[16] buyurmuşlardır.

İcma-i ümmet ile sabit olmasının delili; Peygamberimiz sallalla-hu aleyhi ve sellem zamanından bu zamana kadar ümmet farziyyetine ittifak etmişlerdir.

 


[1] İmdadu-l-Müslimin s.248 (Osmanlıca baskı).

[2] Kenzü-l-İrfan 1001 hadis s. 8/28.

[3] İmam Ahmed Müsned/8715, Buhârî, Tevhid 50; Müslim, Zikr Tirmizî, (3603).

[4] Kenzü-l-İrfan s.144/940.

[5] A’lak Suresi, 96/9-10.

[6] Kenzü-l-İrfan 1001 Hadis s.8/28.

[7] Ali İmran Suresi, 3/31.

[8] Ali İmran Suresi, 3/32.

[9] El-Kazvini Et-Tedvini fi Ahbâri Kazvini c.3. s.303 (Beyrut).

[10] Tâ-hâ Suresi, 20/109.0

[11] Cum’a Suresi, 62/9.

[12] Mülteka tercümesi Mevkufat c.1. s. 254, Süneni İbni Mace İkâmetü-s-Salah, Kütübi Sitte Muhtasarı Tercümesi c.17. s.49.

[13] Münavi Feyzu-l-Kadir c.3. s.278 (Mısır), İbni Hacer El Askalani c.1.s.216 (Beyrut), Mevkufat c.1. s.255.

[14] C.Sağir Muhtasarı c.3.s.346/3617 (6:102/8589), K. Sitte Muhtasarı Tercümesi c.9. s.193.

[15] Ramuze-l-Ehadis c.2. s.412/11, Tabarani El- Mu’cemu-l-Kebir c.1. s.170/422 (Musul).

[16] Mevkufat s.255, Müsnedi Ebi Ya’la c.5. s.102/2712 (Dımışk), Heysemi Mu’cemu-z-Zevâid c.2. s.193 (Beyrut), Hafız El Münziri Et-Teğib ve-t-Terhib c.1. s.296/1094 (Beyrut), Münavi Feyzu-l-Kadir c.6. s.103 (Mısır).

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>