KAZA VE KADERE İMAN - (Zuhurâtı Izhârı'l-Vakf-ı Güneş 2.cilt)

KAZA VE KADERE İMAN

 

Her müslüman, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı ne varsa hepsinin Allah'dan olduğuna inanır. Allah her şeyi bi­lerek ve dileyerek yaratmıştır. Allah’tan saklı, gizli hiçbir şey yoktur. Biz istek ve irademizle hayır yolunu tutarsak, Al­lah bize hayır halk eder. İstek ve irademizle kötülük ve şer yola ve günah yola sarf edersek o zaman Allah’da kötülük halk eder. Yoksa ezelden kuluna durup dururken günah şer halk etmez. Bunun içindir ki, Allah'ın gösterdiği yoldan gi-dersek sevab kazanır, mükafatını görürüz. Doğru yoldan sapar, kötülük yaparsak günah kazanır, cezasını çekeriz. İşte "Hayır ve şer, iyi ve kötü her şey Allah'tandır" de­mek bu demektir. Her Müslüman buna böylece inanır ve itikad eder. Allah’ın kulları hakkında iyiyi ve kötüyü halk etmesi. Kulların iradesine bağlı. Kullar iradesini nereye sarf ederse onun karşılığını bulur. Katip melaikeleri de o zaman kayıt ederler.

Kaza ve kadere iman da, Müslümanlarca bir esastır. Bunlara inanmak, Yüce Allah'a iman esaslarından sayılır. Allah'ın varlığını ve birli­ğini bilen, O'nun kainata tek hakim olduğuna inanan bir insan için kazaya ve kadere iman etmemek mümkün olmaz. Hangi mümkün şey vardır ki, Yüce Allah takdir ettiği takdirde meydana gelmesin? Hangi şey de vardır ki, Yüce Allah dilemediği halde o meydana gelebilsin?

Bir insan bir günah işlemek ister, irade ve gücünü o günah tarafına yöneltir. Yüce Allah da dilerse, bu günahı o insanın arzusuna göre yaratır.

Kaza ve kadere imanın faydasına gelince: Şüphe yok ki, insan bu iman sayesinde Allah'ın yaratıcılığını kudret ve ha-kimiyetini tanımış olur. Böylece ruhu güç kazanmış olur, ahlak duyguları yükselir, hayata büyük bir güçle atılır ve başarıdan başarıya ulaşır. Çünkü Yüce Allah'ın kaza ve kade­rine razı olan bir kimse, hiç bir şeyden yılmaz, sebeblere sa-rılmayı da, kaza ve kaderin gereği bilir. Bir işte başarısızlığa uğrayacak olsa, “bunda kim bilir, Allah'ın ne gibi gizli hik-metleri vardır" diye düşünür. Allah'ın kazasına razı olur ve ümitsizliğe düşmez, azminde gevşeklik olmaz, heyecana kapılmaz, huzur içinde, üzüntü çekmeyen bir kalp ile hayat alanındaki çalışmasını sürdürür.

وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ

“Kim Allah'a güvenirse, Allah ona yeter”[1]

Kaza Ve Kadere İman Sorumluluğa Engel Değildir

Kaza ve kader, insanların iradelerine, kudretlerine ve çalışıp kazan­dıkları şeylerden sorumlu olmalarına engel ve aykırı değildir şöyle ki: Yüce Allah insanlara bir güç ve irade (ihtiyar) vermiştir. Bir insan kendi gücünü ve iradesini bir işe harcarsa, buna Kesb (Kazanç) denir. Yüce Allah da dilerse, o işi insanın isteğine göre yaratır. Bu da bir kaza, bir yaratıştır. Onun için insanın bu kazancı, kendi cüz'i irade ve isteği ile oldu­ğundan, o işin değerine göre sorumlu olması gerekir. Yoksa: "ne yapayım, kader böyle imiş!" diyerek kendisini sorum-luluktan kurtaramaz.

Bununla beraber bir insan bir işi yapacağı zaman, kaderin ne olduğunu bilemez, kendi düşünce ve arzusuna göre hareket eder. İşin nasıl sonuçlana­cağını önceden bilmediği bir kadere işini dayayarak kendisini işin sorumlulu­ğundan beri görmeye hakkı yoktur.

Bir insanın kendisini her türlü iradeden yoksun görmesi bir Cebr (Zorakilik) inancıdır ki, bu doğru değildir. Bizim işlerimizden bir kısmı, arzu ve irademize bağlıdır. Mesela: Ellerimiz bazen bir hastalık sebebiyle titrer, bazen da bunları kendimiz titretiriz. Şimdi bu iki titreme arasında fark yok mudur? Elbette vardır; birinci titreyiş (ihtiyarımızla değildir). İkinci titreyiş ise kendi istek ve irademizledir.

Cebri inancını savunanlar, çok kere bu iddialarını kendileri bozarlar. Mesela: Onlardan birine bir kimse bir tokat vursa, hemen kızarlar ve karşılık vermeye kalkışırlar. Oysa kendi iddialarına göre, o kimseyi suçlu görmemek gere­kirdi. Çünkü onun bir tokat vurması onların inançlarına göre bir kader gereğidir. Tokat vuran bu işi yapmaya mecburdur. Onun için sorumlu olmak­tan beridir.

Bir de cebir iddiasına kalkışanların, kendi inanışlarına göre, yaptıkları iyi işlerden dolayı Yüce Allah’tan bir mükafat beklememeleri gerekir. Çünkü o işler de bir kader neticesidir, onlara göre kulun bu işlerde bir tesiri yoktur, yaratan Allah’tır. Kötü işlerinin sorumluluğunu kabul etmedikleri halde, iyi işlerinden nasıl mükafat bekleyebilirler?

Aksine olarak insanın her işi yapmakta tamamen kudret ve iradeye sahip olduğuna, her şeyi başardığına inanmak da "Kaderiye" mezhebine sapmaktır. Bu da doğru değildir. Bu durumda insan kendisini bir nevi yaratıcı saymış ve Allah'a has olan bir sıfatı takınma cesaretini göstermiş olur.

Sonuç: İnsan kasibdir. (iradesi ile işi kazanır), Yüce Allah da işi yaratır. Bu dünya bir imtihan alemidir. Yüce Allah hikmeti gereği olarak insanlara güç ve kudret vermiştir. Bu sebeble kulu sorumlu ve yükümlü tutmuştur. İnsan yaratıcısının bu ihsanını hayırlı işlere harcarsa hayır (mükafat) görür. Kötülüğe harcarsa azaba düşer.

Bunun için insanların görevleri kendi hayatlarını kurtarıp parlak bir hayata kavuşmak için hem dünyaya, hem de ahirete ait işlerini güzelce yapmaya çalışmaktır. Yoksa: "Kaza ve Kader ne ise, o meydana gelir" deyip bu çalışmayı terk etmek asla caiz olmaz. İslam dini tembelliğe ve gevşekliğe cevaz vermez. Biz mahlukuz Cenab-ı Hak Halıktır. İradeyi cüzziye’yi kula verdiğine göre biz irademizi iyiye hayra sarf etmeye mecburuz. İrade ve tedbirlerimizi iyiye hayra Allah’ın vaadi olacak yönlerine sarf etmeye mecburuz. İrade ve tedbirlerimizi hayra iyiye sarf etmemiz lazımdır. İrademizi iyiye hayra sarf ettiğimizden sonra zuhur eden hallar Cenab-ı Hak’kın artık muradı ilahiyesi böyle murad ediyor diyeceğiz. Ehli sünnet imamlarından dört mezheb imamlarımızın itikatları birdir. İtikatta zerre kadar ayrılık yoktur. Dört imamın birleştiği sözleri başlıca topla-mışlar.“Ef’alullahu mualletun” Anlamı:

Bütün ef’al Allah’dandır. Allah’ın kulları hakkındaki yapıp yaza-cakları bir hasta doktora varınca doktor hastayı muayene yaptıktan sonra doktorun hastaya yazacağı ilaçlar hastanın hangi hastalık ve hangi maraz illete bağlı yani doktorun yazacağı reçetesi hastanın illetine göre hastalığına göre yazdığı gibi. Cenab-ı Hak Teala Haz-retleri de kulların hakkında yazdıkları kulların fiillerine göre niyetlerine göre kalplerine göre illetine göre iradesini nereye sarf etmesine göre yazması var. Takdir etmesi var. Dört mezhep İmamlarımızın itikatı böyledir.

وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ

“Cenab-ı Hak insanları sai ve gayret için halk etmiştir. İnsanlar da sai gayretini ne gibi işlere yola sarf etti ise noksansız onun karşılığını bulacaklardır.”[2]

Allah, insanları, küfür ve imandan selim olarak yaratmış; sonra onlara hitab ederek emir ve yasaklarını bildirmiştir. Küf­re sapan kendi fiili, inkarı ve Allah'ın yardımını kesişiyle küfre sapmıştır. Allah'a iman eden de kendi fiili, ikrarı, tasdiki ve Al­lah'ın yardımı ve inayeti ile iman etmiştir.

Allah, insanları, Adem oğlunun sulbünden insan suretinde çıkar-mış; onlara akıl vermiş; hitab etmiş; imanı emretmiş ve küf­rü yasak-lamıştır. Böylece onlar O'nun Rabblığını ikrar etmişler­dir. Hadisi şerifin meali Bütün anadan doğan çocuklar fıtratı İslam üzerine dünyaya İslam olaraktan gelirler. Buluğ çağına kadar Cenab-ı Hak günah da yazdırmıyor. Buluğ çağında tamamen akıl fikir şuur tamam olunca buluğ çağında o zaman o kimse iradesi ile kendi günah ve hayıra gitme iradesini Cenab-ı Hak kulun eline vermiştir. Biz iradeyi cüzi-yemizi iyiye hayra kullanmaya mecburuz. İrademizden sorumluyuz. Her şeyleri Allah dilemeden bir şeyler halk olunmaz amma kul iradesini hayra ve şerre kullanmasında onu o anda halk eder. Hayırda rızası var şerre günaha kullanılmasında razısı yoktur. Ehli sünnet itikatı böyledir.

Ayet-i Kerime’de buyuruluyor ki;

هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا

“Muhakkak insan üzerine dehr’den bir zaman geldi ve geçti ki, o zamanda insanın ismi cismi yok idi. O zamanda insan ismi okunur, bir şey değildi.”[3]

İnsanın dünyada ismi cismi yok idi. Şu halde insan, uzun bir zaman mevcut olmayıp, sonradan halk olununca, muhakkak onu yaratıcı ve icat edecek bir kadir-i muhtarın vücudu lazımdır. İnsan kendini halk edeni ve yaradanı iyi bilmesi lazım değil mi? Cenab-ı Hak insanın sonradan halk olunmuş ve bir cism-i aciz olduğunu beyan etmek üzere buyuruyor: Ayet-i Kerime’de:

اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ

“Yani, muhakkak biz insanı bir karışık sudan halk ettik ki, insanları imtihan edelim.”[4]

Yani insanı biz anasıyla babasının birbirine karışmış nutfele-rinden halk ettik ki, biz o insanı imtihan edelim, bakalım o insan hilkat-ı asliyyesini düşünerek, kendini yaratan Halık’ını bilip, O’nun emirlerine uyup, ibadetle mi meşgul olacak, yoksa kendini yaratan Halık’ını unutarak emirlere itaatsizlik ile günaha, isyana mı dalacak. Gerçi Allahu Teala, kulunun her fiilini bildiğinden imtihana ihtiyacı yok ise de, emri ve nehyi ile mükellef kılarak imtihan edeceğini beyanla, kullarını ibadete davet olduğu gibi imtihan sebebi ile herkes kendi amelini bilir ve itiraza mecali kalmaz. Cenab-ı Hak, insanı yaratılışında akıl, zeka ve fikir ve düşünceli ve his ve anlayış sahibi olduğundan, imtihana tabi tutuyor; Ayet-i Kerime’lerin devamında buyuruluyor ki;

فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا

“İnsanı imtihan muamelesine tabi kılınca, Biz o insanı işitici ve görücü kıldık.”[5]

Yani, insan amelini sual ile müptela olunca, Biz o insana işitecek kulak ve görecek göz de verdik ki, o insan vahdaniyetin delillerini kulakları ile işitsin ve gözleri ile görsün ve doğru yola gitsin. Peygam-beri tasdikle necat bulsun. Zira Biz o insana Allah’ın verdiği nimetlere şükür edici olsun veyahut nimetlere şükür etmesin de kamil şiddetle inkar edici olsun. Her iki surette doğru yolu gösterdik. Hayır ve şer yollarını göstermek üzere Resul de gönderdik ve Kur’an’ı da inzal ettik ve yapılacak ameli ve inanacak itikadı ve yapılması vacip olan her şeyleri bildirdik. Ve ahirete delalet eden delilleri de bildirdik. Bu yapılan ikazları anlayacak akıl, zeka, düşünüp iyi ve kötüyü seçecek fikir de his de verildi.

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا

Sure-i Dehr 3. âyetin meali: Buluğ çağına gelinceye kadar günah yazdırmıyor. Buluğ çağına gelince iki tane sadık melâike tayin ediyor. Onun hayır ve şer yaptığı amellerini hem yazılmasını hem de şahit olaraktan tayin ediyor. İradeyi cüziye direksiyonunu kulun eline veriyor misalde hata olmasın inşeallah iyi anlaşılması için bütün vasıtalar bir zekası kuvvetli sanatkar eliyle fabrikadan çıkan bir vesayit her türlü aletler montajlanıp sonradan direksiyon bir şoförün eline veriliyor. Kullanacak şoföre tehlikeler yönünde olan rampasını virajını geçilmeyecek yönlerini hepsini noksansız trafik kuralları tamamen haber verilip öğretiliyor.

Daha ilerideki rampasını virajını tehlikeli yönlerini daha var-madan beride hepsi haber veriliyor. Şimdi artık iradeni kullan bundan sonra her şeyler montajlanıp eline direksiyonu verildi. Karı zararı tehlike yönleri sana aittir. Yaptığın kazayı suçları fabrika kabul etmez. Çünkü seni ikaz yaptılar anlatılmadık bir şey bırakılmadı. Cenab-ı Hak Teala Hazretleri bu Dehr suresi 3. ayetinde aynen bize böyle haber veriyor.

Buluğ çağına kadar günah yazılmıyor. Vücuttaki olan akıl zeka fikir organlar noksansız Allah’ın izniyle montajlanıp bir hala getiriyor. Bu iradeyi kullanma yetkisini eline verdim. Resullar gönderdim. Resullar ile kitaplar gönderip kanunla-rını haber verdim. İlerideki büyük mükafatlar ve cezalar alacağını düşün vücuttaki irade direksiyonunu eline verdim. Seni ikaz ettirdim irşad ettirdim karını zararını ve bütün tehlikeleri de haber verdim. Gizli kapalı itiraz edecek hiçbir konu kalmadı.

Sür bakalım vücut makineni benim gösterttiğim rıza yoluna mı şükür yoluna mı gidersin yoksa kanun dışı nehyyettiğim küfür yoluna mı kullanmak istiyorsun. Şükür yoluna kanununa uyar kullanırsan seve seve yardım ederim. İllaki kanuna uymaz küfür, şerre, günah yoluna iradeni kullanır isen sevmeyerek yardım ederim. Artık karı zararı sana aittir. Şükür yolunda sevgim rızam var, küfür yolunda sevgi rızam yoktur. Çünkü kitaplarımla Resullarım ile onların veresçileri Ulemalar, Alimler ile hepsini haber verdim karın zararın sana aittir. Kimseye bahane etme.

Binaanaleyh doğru yola gidip gitmemek kendi cüz’i ihtiyarını kendi eline verdik istersen doğru yola git doğru yola kanunu ilahiyeme git. Şakir şükreden sevdiğim kullarımdan ol istersen şerre şekavete günahı kebairlere nefsinin emrettiği kötü fuhşuyet yollarına git. Küfür kanuna uymayıp inkarcılardan ol her iki surette gerekse menfaati mükafatı dereceleri ikramiyesi sana aittir. Gerekse küfür yoluna gidip ceza almak sana aittir. Ehli sünnet itikatıda bu ayetleri tutup harici mezheblerinin itiktalarına hem gitmezler hem de iptal ederler.

Cebri mezhebleri suçu Haşa Allah’a yüklerler. Onların yanlış bozuk ayetin dışında kendileri yanlış ictihatlarınca kulun elinde hiçbir şey yoktur derler. Allah kullarını halk ettiğinde anlına hayır yazdı ise veyahut şer yazdı ise cennetlik yazdıysa cennetlik, cehennemlik yazdıysa cehennemlik olur derler. Bu ayetin dışında sapık mezheb-lerin inancıdır. Bütün insanlar dünyaya İslam olaraktan geliyor.

Kısadan İmamı Azam Efendimize sordular. Levhi Mahfuzda yazı var mı yok mu? İmamı Azam Efendimiz levhi mahfuzdaki yazı sizin dediğiniz gibi değil. Siz diyorsunuz ki filan cennetlik filan cehennemlik yazılmış bu yazı yazıldığı için kul dünyada zamanı gelince anlına yazıldığı için hayrı şerri yapmaya mecburdur, diyorsunuz. Bu itikat şeytan mezhebidir. Allah yarattığı kulunu cehennemde yakmak için yaratmamış hepsini seve seve halk ettiğini haber veriyor. Ehli sünnet itikatı dünyaya gelip buluğ çağına gelip irade direksiyonunu eline verilince hayır ve şer niyetine aldığı hayır ve şerri ne zaman iradesini ya hayıra ya şerre sarf edince Allah o hayrı şerri o anda halk eder. Ezelde değil.

Omuz başlarındaki katip melâikeleri de o anda deftere kayıt ederler. Ehli sünnet itikatına uyun. Bu itikatın dışında Allah alnıma bu günahı yazmış da bu belayı yazmışda yazdığı için başıma geldi. Elimde bir şey yoktur demeyiniz. Bizler irademizi iyiye kullanacağız tedbirimizi alacağız. Ondan sonra Allah’a tevekkül olacağız.

Cenab-ı Hak Levhi mahfuzdaki yazıyı vasıf sıfatı ile yazdırmıştır. Vasıf sıfatı ile yani kullarım iradelerini rıza yoluma ve hayrat yoluna kullanırlar ise onlar için sonu bitmez nimetlerim var. Cennetim cemalim onlar için vardır.

Kanuni İlahiyeme uymayıp tanımayıp küfür yoluna şer şekavet yollarına iradelerini sarf edenler içinde büyük azap-larım var. Allah’ın vaadi haktır. Allah’ın halk etmesi kulun iradesine bağlı kul niyetine aldığı bir işe iradesini sarf et-meyince Allah onu halk etmez katip melaikeleri de yazmaz. Ne zaman niyetine aldığı bir işi karara geçer irdadesinide o işe sarf eder o anda Allah da onu halk eder. Katip melâikeleri de o anda kayıt eder yazar. Daha iyi anlaşılması için iradeyi cüziye ayeti Kur’an’da mevcuttur.

جَزَآءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Buyuruyor. Yani, "Şu ceza onların kendi iradeleriyle yaptıkları amellerinin cezası demektir." [6]

وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ

Yani, “Her kim Allah’a ve Resulüne isyan eder, asi olursa, onun için cehennem ateşi vardır.”[7]

Cebriye mezheplerinin yanlış bozuk itikatlarını ret için ayetler hadisler mevcuttur. Cebriyeler ezeli ervahta anlına ne taktir oldu. Ne yazıldı ise yazılan yazı bozulmaz elinde bir şey yoktur, derler. Hemen Sureyi Furkan 25/70. ayet

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا

Meali: Ne kadar kebayir büyük günahı yapan kimselere Cenab-ı Hak burada büyük bir affı mağfiret beraat müjdesini veriyor. Büyük günahlar Allah’a şirk koşmak, suçsuz yere katil yapmak, zina yapmak, her kim bu üç günahı kötü fiilleri yaparsa bu fiillerin karşılık ceza yeri en kızgın esame cehennemidir. Oraya konup ebedi günden güne azabının şiddeti artacağını haber veriyor. İşte 70. ayete geldik bu üç büyük kebayir büyük günahları yapan kimseler Allah’a iman edip bu günahları pişmanlık mütesirlikle bir dahi yapmamak niyeti ile tevbe ederse ve bir de ameli saliheye başlayıp devam ederse bütün bu büyük kebair günahların hepsini affı mağfiret ediyor.

Tekrar bu günahlardan berat ettikten sonrada iyi dinleyiniz dikkatli olunuz. Yüce Rabbımızın kulların üzerine ne kadar şefkat merhametinin nahiyeti olmadığı anlaşılıyor. Bu üç büyük kebair günahlar beraat edilip af olunduktan sonra da bu kadar dağlar kadar yığılmış günahları şefkatı affı bol olan Allah’ı-mız bu günahları sevaba tebdil ediyor.Dikkatla tekrar tekrar bakınız. Cebri mezhebi olanlar cebri mezhebinin itikatına takılanlar taktir mukadder anlına yazılan bozulmaz diyenler. Dinleyin bakınız. Hakkıyla iman hakkıyla tevbe, hakkıyla ameli salihaye başlayınca esame cehennemini hak edip kazanmış iken bunların günahları af edilip beraat ediliyor. Cennete gidiyorlar. Bozuk mezhepler cebriyeler nerde kaldı sizin yazı bozulmaz dediğiniz bu kadar Cenab-ı Hak kullarına mühlet verip imkanlar tanıyor. Sizin levhi mahfuz dediğiniz ümmül kitap Allah’ın indindedir. Yemhullah istediğini siler yok eder. İstediğini sabit kılar. Kul yeter ki istetdirsin. Kimse Allah’ı yaptığı yapacağı işten mesul tutamaz. Anlıma şu yazılmış da böyle oldu şu geldi Allah anlıma böyle takdir etmiş deyip te Allah’a iftira bühtan etmeyin. Allah kullarına zalim değil ayet-i kerime bunların bu cebriyelerin itikatlarını red ediyor. Hem de cevap veriyor.

يَمْحُوا اللّٰهُ مَا يَشَآءُ وَيُثْبِتُۚ وَعِنْدَهُٓ اُمُّ الْكِتَابِ

“Allah dilediğini siler. Dilediğini olduğu gibi bırakır; Ana kitap O'nun katındadır.”[8]

 


[1] Talak Suresi, 65/3.

[2] Necm Suresi, 53/39.

[3] Dehr (İnsan) Suresi, 76/1

[4] Dehr (İnsan) Suresi, 76/2

[5] Dehr (İnsan) Suresi, 76/2.

[6] Secde Suresi, 32/17.

[7] Cin Suresi, 72/23.

[8] Ra’d Suresi, 13/39.

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>