İMAMI AZAM EFENDİMİZİN BİR MENKİBESİ - (Zuhurâtı Izhârı'l-Vakf-ı Güneş 1.cilt)

İMAMI AZAM EFENDİMİZİN BİR MENKİBESİ

 

Allah’ın sevmiş olduğu dostlarından İmamı Azam Efendimiz Küfe’ye geldiğinde çok bir fakir çocuğu idi. Allah’ın dinine Resulullahın sünnetine hakkı ile ihlaslı çalışıp halkada öğretme devamında çalışır idi. Bu çalışmalar neticesinde Cenab-ı Hak ona hem dünya sultanlığını hem ahiret sultanlığını verdi. Kısadan kesiyorum. Bir gün Asil ata binip geziye çıkarken çevre ve arkasında ülamalar atının üstüne binerken üzengisine koşarlar idi. Altın eyerli asil ata binip sırmalı meşlah geyip çevre ve arkasında kalabalık bir toplum ile yürürken tuvalet ayağını yevmiyesi ile ayıtlayan bir dinsiz kafir çıkıp İmamı Azam Efendimizin atının yularına yapıştı.

Ya İmam sen konuştukların yerlerde diyorsun ki Dünya Mü’mine zindan kafire cennet diye konuşuyorsun nasıl oluyor bu hal bana bak şimdi ben tuvalet ayağını ücretle temizliyorum. Sende asil ata binmiş üzerinde sırmalı meşlah bindiğin at altın eyerli asil at. Bu kadar çevrende arkanda insan toplumu ile böyle geziyorsun. Bu dünya sana mı cehennem bana mı? Sen diyorsunki dünya mü’mine zindan kafire cennet. Bunu söyleyince İmamı Azam Efendimiz.

Ey kafir ben cennetteki makam derecelerimi biliyorum. Benim cennetteki makam ve derecelerime göre bu asil atlar sırmalı meşlahlar bu halk ile gezmeler cennetteki makamıma göre bunlar bana zindandır. Eğer sen de cehennemdeki azap yerlerini görüp bilsen cehennemdeki azap yerlerine göre bu tuvalet çukuru sana cennettir deyince.

Kafir tekrar dedi ki sen konuşmalarında hep diyorsun ki dünya yalan dünya mundar günahların başı dünyaya meyil iltifat yapmayın diye konuşuyorsun sen konuştuğun halda şu halına bak dünyanın içine kömülmüş vaziyette değil misin dünya serveti seni kaplamış. Bindiğin at asil altın eyerli, sırtına giydiğin sırmalı meşlah nasıl oluyor deyince İmamı Azam Efendimiz kafire cevap veriyor ki:

Ey kafir Allah’ın, Resullulahın vaadleri var Allah, Resulullahın vaadleri haktır. Vaadallahu Hak’ka Allah’tan ziyade vadinde sağlam duran kimse bulunmaz. Allah ve Rusulullah vaadlerinde herkim Allah’a ibadet Resulünün sünnetine itaat eder Allah’ın dinine Resulullahın sünnetine çalışır muhafaza eder kendisi çalışıp Allah’ın kullarına menfaatsiz öğretir ise o kimselere Cenab-ı Hak iki dünyanın servetini vereceğini ve kolaylıkla rızkına vus’at ummadığı yerden rızk kapıları açacağına vaadler ediyor.

Ey kafir ben de gücümün miktarınca Allah’ın dinine Resullullahın sünnetine çalışıp karşılık beklemeyerek Allah’ın kullarına öğretmeye çalıştım. Ve öğretiyorum. Bundan dolayı Cenab-ı Hak bana bu servet bu zenginliği verip ihsan etti. Ben de Allah’ın Resululullah’ın vadininin Hak olduğunu Allah’ın dinine Resulünün sünnetine çalışanlara bu nimetlerin verileceğini vaad ediyorlar. Ben de Allah’ın Resulullah’ın vaadinin Hak olduğunu bütün insanlara bildirmek için gösteriyorum.

Bu servetler bu gezişler işte Allah’ın dinine sünnetine çalışanlara vereceğine vaadlerini halka gösteriyorum. Ben çalıştımAllah’ın dinine sünneti Resulullah’a çalışıp muhafaza edip halkada öğrettim. Öğretiyorum. Allah’da bu serveti bana verdi. Bende Allah’ın vaadinin Hak olduğunu halka göstertmek için geziyorum. Ve giyimimle atımla gösteriyorum. Diye kafire cevap verince.

İmamı Azam Efendimiz hemen göğsündeki düğmelerini çözüyor. Göğsünü açıp kafire gösteriyor. Bak iç gömlek yerine eski köhne bir telis giymiş bak diyor bu gezmeler bu giyimler bu örneklere karşı nefsim kubarmasın gurura düşmesin diye iç etten gömlek yerine telis giydim. Nefsimi hor tutmak için dışımıda halka gösteriyorum. Allah’ın dinine Resulünün sünnetine hakkıyla çalışıp halka Allah için öğretenlerin sonu rezalet değil hımbıllık değil iki dünyanın sultanlığı olduğu için gösteriyorum buyurdular.

Allah’ın sevdiği dostları pirimiz Şeyh Abdulkadir Geylani Efendimizin dünya servetlerinden kırk tane küheylan asil atları var idi. Bağdat’ın nerede belli büyük mağazaları var hepsi kendinin idi. Bunların ilk halları gerekse Pirimiz Abdulkadir Geylani Hazretleri gerekse İmamı Azam Hazretlerinin ilk halları yetim çocuk olaraktan yetiştiler. Fakirlik ile yetiştiler Allah’ın dinine Resulullah’ın sünnetine hizmet yaparak Pirimiz Abdulkadir Geylani Efendimiz senede üçyüz elli tahmini dörtyüz talebe okutur. Hem zahir hem batın ilminde çalıştırır, yetiştirirler idi.

Bu halda çalışa çalışa artık son imtihanlar sonunda Cenab-ı Hak dünya servet kapılarını da açmıştır. Onlarda dünya servetine kalblerini bağlamayıp nasıl gelirse Allah rızasına harç etmişlerdir. O zaman dünyalık kendilerini Allah sevgisinden alı koyamamıştır.

Biraz geriye dönelim Cenab-ı Hak Teala Hazretlerinin kendinin rızasına sevgisine dostluğuna gurbiyeti ilahiyesine kavuşmak için çalışanların ilk hallarında onlara kazap yok, azap da yok, onlara deneme tevekküllerini, istikametlerini, itikatlarını denemeler olduğunu haber veriyor. Bu büyük imtihanlardan yılmayıp göğüs gerip iman ve itikatında doğru istikametinden ayrılmayanlara sonunda beşaretler mükafatler vereceğini vaad ediyor. Kur’an’ı Keriminde İmtihanlarını ve mükafatlarını bu ayetlerde haber veriyor.

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ ﴿﴾ اَلَّذ۪ينَ اِذَآ اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُوٓا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ ﴿﴾

“O bize iman istikamet ile bize kavuşmak için çalışan kullarımızı bir şeyler ile deneme yaparız. Korku ile fakirlik ile açlık ile maddi gelirlerinden gelir kısalıkları ile el darlığı ile ve buna benzer şeylerle deneme imtihan yaparız. Sonunda da bu imtihanlara sabır, sebatlı olup azminden yılmayanlara sonunda beşaret müjdeler mükafatlar vereceğini vaad edi-yor.”[1]

Tekrar geri dönelim.

Kendi başımdan geçenleri söylemek icab etti. Bir zaman başı-mızda dünya darlığı çökmüş idi. Ve iç hastalıkları evimizde mevcut yaşanıyor idi. Halk arasında da bizlere karşı hor hakir nazarı ile yanlış zanlar ile horluk içinde idik. Bunların ile beraber şeyhimiz Bilal Baba Hazretlerinin tarikatı aliyesine bağlı idim. Bir gün köyden Antep’e gittim. Bilal Babamın ziyaretine vardım. Huzurunda biraz cemaat oturmuşlar kendisi vaaz ediyor idi. Vaaza devam ederken bir noktada bizim üzerimize geldi. Mübarek lisanından şöyle buyurdular ki:

Cenab-ı Hak Teala ve Takaddes Hazretleri sevdiği mü’min kulla-rının başlarından üç tokmak eksik olmaz birisinden başını az kurtarır ise öteki bekliyor o iner o ondan az başını kurtaracak gibi olur ise öteki iner bu tokmaklar nedir? diyecek olursanız? İllet tokmağı, Gıllet tokmağı Zillet tokmağı. İllet nedir? İllet zahiren vücuda gelen hastalıklar. Gıllet nedir derseniz? gıllet El darlığı, borç altına girmek maddi sıkıntılara düşmek. Maddi mahsuliyetlerinden noksanlıklar ile sıkıntılara düşmek. Zillet denilen o kimseler halk arasında yani insanlar arasında horluğa düşmek hor bakarlar hakaret yaparlar halk arasında rezalete horluğa düşmek bu üç konuyu söyleyince bunun üçü de o zamanlar başımızda mevcut idi kendi içimden kalben dedim ki Yâ Rabbî senin rızana sevgine kurbiyeti ilahiyene kavuşmak isteyenlere bu üç tokmak başlarında bu şekilde kalkmayıp devam ederise bu iş her adamın karı yapabileceği iş değil diye kalben daha çok mütesir oldum. Zaten başımızda illet, gıllet, zillet mevcut idi. Kalben dedim bunlar bir mü’minin başında ebedi kalkmaz devam ederse bu iş çok zor diye düşündüm. Hemen şeyhimiz Bilal baba Hazretleri dönüp bize karşı dedi ki:

Yavrum bu tokmaklar ebedi sonuna kadar böyle kalmaz onun bir müddeti vardır. Allah bir kulunu hakkıyla severse bunlar ile ve bela hamuru ile o kimseyi iyice yoğurur. Kemale ulaştırır, pişirir ham kalmasın diye böyle söyleyince içim rahat etti. Anladım. Cenab-ı Hak Teala Hazretleri misalda hata olmasın inşallah. (Neml Suresi Ayet 7’den 14’e kadar) Musa aleyhisselam Turi Sina’da ilk Tur dağının tepesinde bir ateş ziya görüp ateş istemeye gittiğinde bildiğimiz üzüm ağacı ki kalın büyüklerine ariş derler baktı ki ateş dediği bir acayip nur ariş ağacının tepesinde yanıyor. O nurdan sedalar kelamlar zuhur etmeye başladı. Musa aleyhisselam’a Nübüvet Peygamberlik orada verildi. Halkı Hak’ka ikaz Tevhid yoluna davet emirleri verildi. Musa aleyhisselam nübüvet verilince dedi ki.

Yâ Rabbî eskiki Resul kardaşlarımın mucizatları var idi. Halka o mucizatları ile delil gösterir Hak’kı ispat ederler idi. Benim ise bir mucizatım yoktur. Nasıl ispat edeyim Yâ Rabbî deyince sağ bile-ğindeki abeyi açı ver heman orda bir nur zuhur etti. Üstünü bağla icab eden yerde açarsın. İkinci elindeki Asa’yı yere at Ya Musa, Musa aleyhisselam elindeki asasını yere atınca heman bir büyük ejderha oldu. Ayeti kerimenin mealinde Cenab-ı Hak Teala Hazretleri üşenme sakınıp korkma elini asaya uzat, elini uzatınca ejderha bir anda asa deynek olup Musa aleyhisselam’ın eline geldi. Tekrar at Ya Musa attı. Ejderha oldu. tut ya Musa demesiyle elini uzatınca ejderha deynek olup eline geldi. Böyle böyle birkaç defa misalda hata olmasın Cenab-ı Hak Musa aleyhisselam’a önceden talim yaptırdı ki ileride sonunda asanın ejderha olmasından ürküp korkmasın diye önce talim yaptırdı.

Cenab-ı Hak Teala Hazretleri de kendisine yönelip imanını itikatını Allah’a hedefini doğrultup onun dostluğuna gurbiyeti ilahi-yesine kavuşmak için sıdkı sadakat ile çalışan sevdiği dostlarına bu illet, gıllet, zilletler ile önceden onu talim yaptırıyor. Bela iptila hamurları ile yoğurup pişiriyor. Pişkin yetişsin ham kalmasın kamil bir insan olsun diye. Eğer önceden bu kimseler halk arasında horluğa düşmese halkın kendini hakaret ettiğini fakir hor göz ile bakma-dıklarını yani bir kimse halkın elinden, dilinden zahmet iptila, sıkıntılar üzüntüler görmese sonunda bu adamın pişkin olmadığından elini öpseler ayakkabısını çevirseler hürmet hizmet saygı gösterseler efendi bey deseler önceden talim görmediği ise nefis yol bulur kubarır gabarır heman tepesi üstü helaka gider. Amma önce halkın elinden dilinden çok eza cefa gören kimseye her ne kadar hürmet hizmet taltif etseler tüyleri kıpırdayıp kabarmaz. Gurura düşmez çünkü önceden halk elinden neler çekti.

İşte Cenab-ı Hak’kın denemeleri ve onları önceden ibtilalar ile talim buyurması sonradan hiçbir hürmete taltife gerekse nefrete aldanmasınlar diye önceden talim yaptırıp onları pişirip kemale uluştırıyor. işte Allah dostlarının önceleri çok fakirlik devrinden zillet devrinden illet devirlerinden geçirip yetiştirip kemale ulaşıp Allah sevgisi dostluğu tamamen hitam bulunca dünya malı dünyanın içindekiler onun kalbinde yerleşip yer tutmaz olmuşlar.

Allah’ın aşkı feyzi ilahiyesi tecelliyi ilahiyesi Allah’dan gayrilerini o kalbde eğleştirmeyip dışarıya sürüp attırmış. Yalnız Allah sevgisi Allah rızası kalmış. İşte böyle bir hal kemale ulaşınca dünya nimetleri onlara zarar vermemiş. Bu konuda çok duruldu. İyice anlaşılsın diye yazılıyor.

Yine Şeyhimiz Bilal Baba Hazretlerinden ağzından dinlediklerim. Dedi ki bu yolda farz ve nafile namazlara çok devam eden kimselerin iki elinin koyduğu diz mahalindeki olan yerleri yırtılır birde arka ökçesinin geldiği yerler yırtılmaya başlar. Benimde o çalıştığım zamanlarda, giydiğim bir palto var idi. Ön taraf elimi diz üstüne koyduğum yerler yırtılır idi. Bende o iki diz üstünde yırtılan yere kilim parçasından yamadım. Bu hal nereye kadar gitti. Otuz altı senesi Giresun’a sürgüne gittim Giresun’da ya savcı ya hakim tarafına çağırdılar. Vardım. Bana dedi ki sen burada ebedi sürgündesin çoluk çocuk var mı? Var dedim. Bir işte çalışman lazım geçimini temin etmek için deyince ben dedim ki ben geçimimi rahatlıkla buluyorum. Deyince hakim bana dedi ki sen rahatlıkla geçimini bulsan şu giydiğin palto böyle yamalı olmaz dedi. İçimden dedim ki Yâ Rabbî artık tılsım bozuldu. Hemen geldim. Bir büyük mağzaya girdim en yüksek bir kumaştan pardüsü diktirdim giydim.

Demek ki o evliyaların yemede giymede bir mertebeye kadar zararı oluduğundan yemede, giymede mücadele yapılmış. Artık nefsin yüksek mertebelerinden Mutmainne, raziye, marziye mertebelerinde o evliyalara yimesi giymesi orda zarar vermiyor onları kubartmıyor. Yimede giymede onları nefisleri gurura düşüremiyor. Nefisleri de Allah’ın tecelli ve feyzi ilahiyelerinden o makamlarda zevk gıda aldığından ruhi sultaniye ile beraber olup ruhi sultana teslim olmuşlar. Yine de Allah dostları bu makamda yimeleri, içmeleri, giymeleri kendilerini ulaşmış oldukları derece makamlarından aşağı düşürmüyor ise de gene de yime ve içme giyimlerinde çok dikkatli olup, ilerisine geçip nefsin harmanları olmamışlar.

 


[1] Bakara 2/155-156.

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>