HACI MUHAMMED BİLAL NADİR HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 6 ( İNSANIN AHSEN-İ TAKVİM ÜZERE YARATILMASI) - (Zuhurat-ı Vakf-ı Güneş)

HACI MUHAMMED BİLAL NADİR HAZRETLERİNİN SOHBETLERİ 6

6. Sohbet: İNSANIN AHSEN-İ TAKVİM ÜZERE YARATILMASI

Hacı Muhammed Bilal Nadir Hazretlerinin Sohbeti:

Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri ayet-i kerimesinde buyuruyor ki;

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪يٓ اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ

Lekad yemindir. “ben yemin ederim ki

خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ

Ben insanı halk ettim. Yemin ederim ki insanı halk ettim.

 ف۪يٓ اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ

Ahsen-i takvim ki, güzel takvim üzere halk ettim.”   

İnsanın hiçbir yeri birine akis geliyor mu? Ellerin yumulması, açılması bir başka, oturma bir başka, kalkma bir başka. Secdeye varma, ata binme, kılıç kuşanma hiçbir yerinde bir şey var mı?

Hayvanların noksanı var amma insanda noksan yok.

Secdesi kapanması ondan sonra ata binmesi, silah kullanması, alet kullanması, oturması, kalkması, düşüncesi…

İnsanı hayvana benzetenler kendi hayvan. Kendi hayvan kafalıda kendinin ne olduğunu bilmiyor.

Seni Allahu Teâlâ nasıl yaratmış birkere sen sana düşün. Sendeki zekâ; elli senelik işleri düşünebilirsin, hesap edebilirsin. Hayvan nerden hesap edebilir? Hayvanda nerde bu zekâ? Evvelin ahirinin geleceğin gelmişin geleceğin hepsinin hesabını insan bilir. Hayvan nerde bilir?

Hemde bağırsaklar, insandaki olan vücut içindeki bu bir büyük muazzam makinedir ki bunun gibi hiçbir makine yapabilir mi?

Yapamaz.

 

Halid Radıyallahu anhunun Papazın Sorduğu Sorulara Verdiği Cevap

Hazreti Halid radıyallahu anhu hazretleri, birgün kâfirlerle harp etmişler. Geri gelirlerken bir yere gelmiş. Nasılsa askerden geri kalmış. Asker gitmiş arkasından, yetişememiş yalınız düşmüş. Kendi tek başına gitmiş bu sefer varmış ki, bir yerde büyük bir toplantı var.

Kâfirler toplanmışlar oraya, orda hazreti Halid radiyallahu anhu hazretleri atını bir yere bağlamış, kendi de oturmuş bakalım burada ne var diye.

Demişler ki bir papazımız var o konuşacak demişler.

Öyleyse bende dinleyim demiş.

Papaz yerine oturduktan sonra bir şey konuşmadan dağılın, bu sene ben size va’z etmeyeceğim diyor.

Cemaat sebebini sorunca içinizde bir Muhammedi var, ondan konuşamıyorum. Onu bulup çıkarmadan size vaaz etmem demiş.

Arayalım bakalım.

Arıyorlar arıyorlar bulamıyorlar.

Siz hepiniz oturun ben bulayım onu diyor.

Şimdi hepsi oturuyorlar. O kendisine kurulmuş olan yüksek locanın başından çağırıyor diyor ki, ey Muhammedi, Allah’ını seversen, peygamberini seversen kalk.

Halid bin Velid radıyallahu anhu ilk seferde kalkmıyor.

Papaz bir daha çağırıyor; Allah’ını seversen, peygamberini seversen kalk.

Halid bin Velid, Allah Resulullah için hayatım feda olsun diye kalkıyor.

Oradakiler ona doğru hücum edince, Rahip; bırakın diyor yanıma gelsin ondan soracağım var diyor.

Diyorki; sen diyor Muhammedilerin büyüklerinden misin? Küçüklerinden misin?

Diyor ki, ne büyüklerindenim, ne de küçüklerindenim, ortayım diyor.

O zaman diyor ki senden bir sual sorsam bilir misin?

Bildiğim kadar söylerim diyor.

Cenâb-ı Allahu Teâlâ hazretleri diyor cennette ne yarattıysa dünyada da onun temsilcisi var, aynısı var. Cennetteki olan şeyin aynısı bu dünyada da var değil mi diyor?

Evet, var diyor.

Cennette diyor Cenâb-ı Hak köşkler yaratmış, Müslümanlar insanlar için;

Papaz söylüyor bunu.

Dörtyüz yıllık yüksekliğinde; yerle orası dörtyüzyıllık yükseklik. Buna nasıl çıkılır diyor?

İşaret edersin iner, üstüne basarsın ondan sonra kalkar.

Bu dünyada bunun temsili nedir diyor.

Hazreti Halid radiyallahu anhu hazretleri diyor ki, devedir diyor. Bir çocuk gitse diyor devenin yularını çekip sürse deve ıhar (çöker) diyor, üstüne bindikten sonra kalkar. İşte onun temsili budur diyor bu dünyada.

Tamam diyor. Birde diyor Cenâb-ı Hak cennette bir ağaç yaratmış; kökü yukarda, dalı budağı aşağıda cennetin üstüne sarkmış, böyle yurkarıdan havadan.

Her kapı, pencereden dalı yaprağı girmiş, meyvaları sarkıyor. Bunun temsili nedir bu dünyada demiş.

Demiş ki bu dünyada onun temsili güneş demiş. Kökü yukarıda, ziyası her kapıdan, her pencereden girer.

Buda tamam demiş.

Cenâb-ı Hak, bir Kevser ırmağı akıtmış; başı bir, ayağı dört. Birinden süt akar, birinden bal akar, birinden şarap akar, birinden safi su akar. Bu dünyada bunun misli nedir demiş. Bunu temsil eden nedir?

Onun temsili sensin demiş.

Nasıl?

Boynun bir; ağzından çıkan su başka, burnundan çıkan su başka, gözünden çıkan başka, kulağından çıkan başka, bunun temsili budur demiş.

O zaman doğru demiş.

Yine birşey soracağı zaman demiş ki, merhamet et, sen benden üç tane sual sordun, bende senden bir tane sorayım demiş Hazreti Halid radıyallahu anhu.

Hazreti Halid radıyallahu anh hazretlerine böyle deyince diyor ki söyle bakalım diyor.

Hazreti Halid radiyallahu anh hazretleri diyor ki, cennetin anahtarı nedir?

Diyor ki tebasına, alın bunu aşşağıya diyor.

O zaman diyorlar ki; niçin alsınlar? Senden sual sordu cevabını versene.

 Krallar söylüyor.

Diyor ki ben onun cevabını veremem diyor.

Nasıl veremen? Bilmiyor musun?

Biliyorum amma söyleyemem diyor.

Yahu senin başına niye toplandık biz sen bize en lazım olan cennetin yolunu haber vermeyeceksen? Cennetin anahtarı nedir diye bu adam soruyor.

Diyor ki ben söylersem siz razı olmazsınız. Belki beni öldürürsünüz diyor.

Niye?

Öldürmeyiz diyorlar, cennetin yolunu haber verirsen öldürmeyiz.

Cennetin kapısının anahtarı, la ilahe illallah Muhammedun Resulullah.

Öyleyse mademki sen adam akıllı bunu tasdik ediyorsan, cennetin kapısının anahtarı la ilahe illallah Muhammedun Resulullah ise biz niçin çabalıyoruz? Niçin toplanıyoruz senin başına? Biz bunu kabul ederiz.

Eder misiniz?

Evet.

Öyleyse hepsi birden haydi bakalım, hepsi birden eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu deyip hepsi Müslüman oluyor.

Kardaşım bu neden aklıma geldi?

İşte Kevser şarabının, Kevser ırmağının başı bir, ayağı dörttür. Bunun temsilcisi dünyada nedir? Ondan süt akar, bal akar, şarap akar, su akar.

Şimdi bunun temsilcisi insandır; ağzının suyu bir başka, burnunun suyu bir başka, gözünün suyu bir başka, kulağın suyu bir başka. Hâlbuki kökü bir, boğaz birdir.

İşte insanı Cenâb-ı Hak nasıl yaratmış, buna göre daha içinde neler var?

İnsan muazzam bir fabrikadır ki; emin ol cennette içinde temsil eder insanın, cehennemde içinde temsil eder.

İnsanın hakiki mü’minin kalbi cennetü’l-me’vadır, cennet-i naimdir. Cenâb-ı Allah’ın arşu’r-rahmanıdır. Der ki,

 

Kalb-i mü’min beyt-i Hakk’tır haccü’l-ekber andadır.

Belki sidretü’l-müntehadır gönül.

 

Cenâb-ı Allahu Teâlâ hazretlerinin bütün enbiya, evliyanın nazargahı olan, belki Arşu’r-Rahman’dır gönül.

Bir gönül var, Arşu’r-Rahman’dır. Bazıda vardır, arş-ı şeytandır, şeytanın yuvası. Bir kalb varki Allah muhafaza etsin bizi Cenâb-ı Hak, onun kalbi şeytanın yuvasıdır, şeytanın evidir, şeytanın tahtıdır, onun arşıdır.

Bir gönülde varki Arşu’r-Rahmandır. Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretlerinin arş-ı alasıdır mü’minin kalbi.

 

Kalbi mü’min beyti haktır.

 

Cenâb-ı Hak hadis-i kudside diyorki;

مَا وَسَعَن۪ي أَرْض۪ي وَلَٓا سَمٰٓائ۪ي اِلَّا قَلْبُ الْمُؤْمِنِ

“Bana yerler, gökler geniş gelmedi mü’min kulumun kalbi geniş geldi.”[1]  

Kardaşım insan büyüktür. İnsanın büyüğü çok büyüktür, kötüsüde çok kötüdür. 

Cennette insanda, cehennemde insandadır. İnsanın kuşaktan aşşağısı bütün şehvet, cehennem yuvası. Kuşaktan yukarısı, Rahmani, ruhani ruhu sultan yuvası ki, Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri kalb-i mü’mini böyle yaratmış.

لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪يٓ اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍۘ 

“Bu şekilde ben insanı yarattım ki ahsen-i takvim güzel takvim üzerine yarattım.”[2]

Hiçbir yeri bir yerine muhalif değil. Hepsini seve seve benim aşkıma, muhabbetime, sevilmeye bana sevilmeye, beni sevmeye layıklı olarak, müstehak olarak, uygun olarak yarattım.

ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَۙ

“Esfel-i safilin olan işte bu dünyaya gönderdim.

Esfel-i safilin, buradan ayağın kaydımıydı cehenneme doğru gider artık.

Buradan yukarı gittikçe insan, ibadet taatle zikrullahla ruhu geldiği âleme geri yükselmeye başlar.

Cenâb-ı Hak, evvela kendi nurundan peygamberimizin nurunu yarattı. Peygamberimizin nurundan peygamberimizin ruhunu yarattı. Peygamberimizin ruhundan bizim ruhlarımızı yarattı. Bizim ruhlarımızı bu dünyaya indirdi aha şu âlem-i süfli olan şu süfli vücudun içine girdirdi. Bu vücut bir kafestir. Ruh içinde kuş gibidir.

Haa, şimdi ne olduk biz?

Mülevves[3] olan şu dünya geldik. Dünyanın alına, yeşiline aldanıp, keyfine, zevkine aldanıp, vardısına, geldisine aldananlar, cehenneme doğru, aşağı doğru ayağı kayar gider nefsinin havasına, şeytanın havasına uyanlar.

Rahman’ın gönderdiği ayete, hadise, kitaba, âlim ulemaya, peygambere, hepsine iman edip, itikad edenler, ruhu yükselmeye başlar, kendi burada duruyor amma onun ruhu, cennetten onun yüzüne nur gelmeye başlar artık.  Her ibadet ettikçe kendine nur gelmeye başlar.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hazretleri buyuruyor ki;

إِنَّ اللّٰهَ بَيْنَ عِبَادِه۪ سَبْعُونَ أَلْفَ حِجَابٍ مِنْ نُورٍ وَ ظُلْمَةٍ

“Allah’la kulun arasında yetmişbin perde var diyor nurdan ve zulmattan. Bunun insan çalıştıkça bundan birkaç tanesini geçer. Her gün ibadet ettikçe birkaç tanesini geçer. Fakat hiçbir şey anlayamaz diyor.

لَيْسَ الْحِسِّ مِنْ تِلْكَ الْحِجَابِ إِلَّا ذَهَقَتْ       

Bu hicaplardan geçtiğini geçmediğini insan kendi anlamaz. Amma ruhu geçiyor o perdeleri. Yukarı doğru gidiyor. Hak tarafına doğru yaklaşıyor. Cenâb-ı Hakk’a yakınlık peyda ediyor. Çünkü yaptığı ibadet, zikir, taat nurunun kuvvetiyle yükseliyor. Perdeleri geçer”[4]  diyor.

Böyle olunca kardaşım Cenâb-ı Allahu Teâlâ vetekaddes hazretleri bizleri ibadet ve taatiyle o kadar taltif etmiş ki bizi bu dünyaya göndermiş, burada çalışıp ona yakınlık peyda etmeliyiz, uzaklıktan korkmalıyız.

Her kim nefsinin, şeytanın havasına uyup, ayete hadise kulak asmayıp, kıymet vermezse o kimse gittikçe Allah’tan uzaklaşır, cehenneme yaklaşır.

Bir kimse Allah’ın rızasını takip eder; zikir, ibadet ve taatle çalışırsa o gittikçe Allah’a yaklaşır. Allah’a yakın olur.

İşte gurbiyet budur.

Allah bizim cümlemize nasip etsin.

Âmin.

Elhamdulillahi Rabbi’l-âlemin vesselatu vesselamu ala resulina Muhammedin ve ala alihi vesahbihi ecmain

Allahümmec’alna mine’l-aşıkıyne leke. Allahümmec’alna mine’s-sadıkıyne leke. Allahümmec’alna mine’l-mahbubine’l-mukarrebine’l-vasılıne ileyke. Yukarrıbna ve yüsulna ileyke ya erhamerrahimin.

Allahümmehfezna ani’l-mevanii fi tarıykı’l-vusulu ileyke, teveffena müslimen ve elhikna bissalihin, ya erhamerrahimin, ya erhamerrahimin, ya erhamerrahimin veya hayrennasırin veya zelkuvveti’l-metin veya erhame’l-mesakin veya erhamerrahimine ya Allah.

Ya Rabbi, korktuklarımızın cümlesinden bizi hıfzı emin eyle ya Rabbi. Umduklarımızın cümlesine nail eyle ya Rabbi. Din-i islam’a nusrat ver, ehl-i imana kuvvet ver, ümmet-i Muhammed’e selamet ver ya Rabbi.

İslam ordularını galip ve muzaffer eyle ya Rabbi. Ümmet-i Muhammed’e selamet verip, din-i islam’ı kuvvetleştir ya Rabbi.

Habibin hürmetine düşmanlarımızı helak-i hezm eyle ya Rabbi. Habibin hürmetine analarımızı, babalarımızı affı mağfiret eyleyip cenneti cemalinle cümlemize ikram eyle ya Rabbi.

Kalblerimizi kelime-i tevhidin nuruyla münevver eyle ya Rabbi. Habibin hürmetine bizi sana yakîn olan kullarından eyle ya Rabbi. Ya Rabbi, bizi senden uzak olan kullarından eyleme ya Rabbi, Habibin hürmetine. Âmin, ya Muin ve selamun ale’l-mürselin velhamdulillahi Rabbi’l-âlemin el-fatiha.

 


[1]Tefsirü’l-Geylani c.1.s.117 (Beyrut). İhya-i Ulumi’d-Din c.3.s.14 (Kahire). Ahmed İbni Receb el-Hanbali, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem s.398 (Beyrut). Deylemi el-Firdevsü bi Me’sûri’l-Hıtab c.3.s.174/4446 (Beyrut).

[2] Tin Suresi, 95/4

[3] Kirli, pis, bulaşık.

[4] Levamiu’l-Ukul şerhu Ramuze’l-Hadis c.3.s.276. Ramuze’l-Ehadis c.1.s.284/16.

<<< Önceki Kayıt - Sonraki Kayıt >>>